MONDROS MÜTAREKESİ – 2

ANTLAŞMALAR ÇALIŞMA GRUBU

· 18 dk okuma süresi >

YAZARLAR

1Muhammed Arif Doğan*

2İbrahim Üstüntay

2Ahmet Topçuoğlu

3Yusuf Asan

  1. Ankara Yıldırım Beyazıt Üniversitesi Tıp Fakültesi
  2. Sağlık Bilimleri Üniversitesi Gülhane Tıp Fakültesi
  3. Eskişehir Osmangazi Üniversitesi Tıp Fakültesi

*İletişim: mariff.dogan@gmail.com

MADDELERİN İNCELENMESİ

26 Ekim gecesi saat 10.00 sularında Mondros Limanına varan heyet, İtilaf devletleri adına müzakereye delege tayin edilen İngiliz Akdeniz Filosu Başkumandanı Amiral Calthorpe ile Agememnonn zırhlısında buluşmuştur. Görüşmeler 27 Ekim 1918 günü saat 09.30’da Limni Adası’nın Mondros Limanındaki İngiliz Agemennon zırhlısında başlamış, 30 Ekim 1918 saat 21.40’ta mütareke son hali verilerek imzalanmıştır. “Mağlup sulh isterse. galip onu önce kabul ettireceği mütareke şartları ile emrine bağlar” diyen Kazım Karabekir Paşa’nın ifadesiyle; Osmanlı Devleti -bir yerde İngiltere’nin zorlaması sonucu- Mondros mütarekesini imzalamakla eli kolu bağlı bir şekilde adeta mecalsiz bırakılmıştır.

Mondros Mütarekesi Maddeleri

  • 1. Çanakkale ve İstanbul Boğazlarının açılması, Karadeniz’e serbestçe geçişin temini ve Çanakkale ve Karadeniz istihkâmlarının İtilaf Devletleri tarafından işgali sağlanacaktır.
HDResim.net
  • 2. Osmanlı sularındaki bütün torpil tarlalar ile torpido ve kovan mevzilerinin yerleri gösterilecek ve bunları taramak ve kaldırmak için yardım edilecektir.
  • 3. Karadeniz’deki torpiller hakkında bilgi verilecektir.
  • 4. İtilaf Devletleri’nin bütün esirleri ile Ermeni esirleri kayıtsız şartsız İstanbul’da teslim olunacaktır.

Mondros Mütarekesinde silahlı savaşın sona ermesini emreden olağan maddelerin dışında karşılıklı adalet anlayışına uygun olmayan maddeler de bulunmaktadır. Örneğin: Esirlerin karşılıklı değil, tek taraflı olarak salıverilmesi.

İşgalin gerçekleşebilmesi için uluslararası alanda kabul görecek birtakım gerekçelere ihtiyaç vardı. Bunun için de önce Ermeniler, daha sonra da bazı ayrılıkçı Kürt aşiretleri Osmanlı Devleti’ne karşı kullanılmak istenmiştir. Bu plan çerçevesinde 6. Ordu bölgesine gelen Yarbay Kiling, mütarekenin dördüncü maddesi kapsamında Ermeni göçmenlerinin iadelerini kontrol etmek ve sorunlar hakkında üstlerini bilgilendirmekle görevlendirilmiştir. Yarbay Kiling’den yaklaşık dört ay sonra bölgeye gelecek olan Binbaşı Noel ise, Kürt aşiretlerine yönelik çalışmalar yapacaktır. Esasında bu görevlendirmeler İngiliz Hükümeti’nin mütareke sonrası Osmanlı Devleti’ne karşı izleyeceği siyasette hangi hususları ön plana çıkaracağının da ipuçlarını vermekteydi. Bir başka deyişle İngiliz Hükümeti, askeri yaptırımların dışında, Ermenileri ve bazı Kürt aşiretlerini kullanarak Osmanlı Devleti’ni parçalamak istemekteydi.

İngiltere, 1915’de “Zorunlu Göç Geçici Yasası’nı” yürürlüğe girmesinden sonra, Ermeni Sorununu kendi çıkarları doğrultusunda kullanmaya başlamıştır. Ermenilere soykırım yapıldığı propagandasını ön plana çıkararak, savaşı sanki yeni sömürgeler elde etmek için değil de, sözde mazlum milletlere hürriyetlerini kazandırmak için yaptığı şeklinde göstermeye çalışmıştır. İngiltere bu yolla hem Avrupa, hem de Amerikan kamuoyunun desteğini elde etmiştir. Propagandanın Osmanlı Devleti boyutunu Ermeni ve Rumların kendi milli devletlerini kurması oluştumaktaydı. İngiliz Hükümeti, savaştan sonra Osmanlı Devleti’ni ortaklarıyla yaptığı gizli anlaşmalar doğrultusunda parçalamak için Ermeni kozunu kullanmayı sürdürmüştür. Mütarekenin 4. ve 24. maddeleri İngiltere’nin Ermeni kozunu kullanmak istemesinin bir yansımasıdır. 24. Madde Osmanlı makamlarının asayişi sağlamakta başarısız olduğunda uygulamaya sokulması ön görülen bir maddedir. 4. Madde ise askeri nitelikli olmasına karşın uygulamaya geçildikten sonra tamamen siyasi niteliğe büründürülerek 24. Madde’nin hayata geçirilmesi için araç haline getirilmiştir.

İngiliz Hükümeti’nin amacı Doğu, Güney ve Güneydoğu Anadolu’da Türkler lehindeki nüfus dengesini Ermeniler lehine değiştirerek, unsurlar arasında çatışma ortamı yaratmak ve bu durumdan gizli anlaşmalar doğrultusunda yararlanmaktır.

  • 5. Hudutların korunması ve iç asayişin temini dışında, Osmanlı ordusu derhal terhis edilecektir.

Mütarekeye göre, sınırların denetlenmesi ve içte asayişin korunması için gerekli olan birliklerin dışındaki Türk ordusu, derhal teslim edilecek; savaş gemileri, ordunun silah, araç ve gereçleri müttefiklere verilecekti. Öte yandan müttefikler Türkiye’nin güvenliğini sağlamak için 50.000 civarındaki bir jandarma gücü bulunmasını yeterli görmekte idiler. I. Dünya Harbinin başlangıcından sonuna kadar geçen dört yıl zarfında üç milyon insanını cepheye sevk edebilen, sayıca çok kalabalık olan bir orduyu bu derece küçültmek, Türk Milletinin son derece aleyhine alınmış bir karardır.

  • 6. Osmanlı harp gemileri teslim olup, gösterilecek Osmanlı limanlarında gözaltında bulundurulacaktır.

Mütareke’nin 6. maddesine dayanarak küçük gemiler haricindeki tüm savaş gemileri, Haliç’te gözaltına alınmıştır. Müttefikler, özellikle İngilizler, Trakya’dan Kafkasya’ya kadar her yerde Türk ordusunun silahsız olup olmadığını kontrol için subaylar yerleştirmiştir.

  • 7. İtilaf Devletleri güvenliklerini tehdit edecek bir durumun ortaya çıkması halinde, herhangi sevkülceyş noktasını işgal hakkını haiz olacaktır.

Mondros Mütarekesinin hükümleri askerler arasında büyük bir hoşnutsuzlukla karşılanmış ve tepkilere yol açmıştı. En fazla dikkati çeken taraf, İtilaf Devletlerinin mütarekenin açık olmayan, 7.Maddesine dayanarak Türk ülkesinde istedikleri yerleri işgal edebilecekleri gerçeği idi. Nitekim, mütarekenin egemenlik haklarını kısıtlayan bu maddesi sivil-asker tüm halkın hoşnutsuzluğuna sebep oldu. Buna göre, galip devletler diledikleri yerleri işgal edebileceklerdi. O zaman askerlerin tuttukları savunma mevzilerinin ve ateşkes hattının hiçbir yararı olmayacaktı.

Osmanlı ülkesini parçalama ve bölüşme çabalarını somutlaştıran mütareke, tüm ülkeyi işgal altına almamıştır. Fakat bu antlaşmanın 7. maddesi ile işgal edilmeyen yerlerin de işgal olanağı saklı tutulmuş, Osmanlı ordularının elindeki savunma araçları teslim alınmıştır. Bu da sebebi açıklanmamış bir karşı koymayı imkânsız hale getirmiştir.

  • 8. Osmanlı demiryollarından, İtilaf Devletleri istifade edecekler ve Osmanlı ticaret gemileri müttefiklerin hizmetinde bulundurulacaktır.
  • 9. İtilaf Devletleri, Osmanlı tersane ve limanlarındaki vasıtalardan istifade sağlayacaklardır.
  • 10. Toros Tünelleri, İtilaf Devletleri tarafından işgal olunacaktır.

Bu çerçevede İç Anadolu ile ulaşım için stratejik önemi haiz Toros tünelleri işgal edilmiştir.

  • 11. İran içlerinde ve Kafkasya’da bulunan Osmanlı kuvvetleri işgal ettikleri yerlerden geri çekileceklerdir.

Mütarekede Osmanlı Devleti’nin sınırlarıyla ilgili olarak tek bir maddeye yer verilmiştir. Buna göre İran’ın kuzeybatısında ve Güney Kafkasya’da bulunan Osmanlı kuvvetleri 1. Dünya Savaşı’ndan önceki sınırlara çekilmiştir.

Doğu Anadolu ve Kafkasya İngiliz çıkarları açısından son derece hayati bir bölgeydi. İngiliz İmparatorluğu, Kafkasları stratejik açıdan İran, Afganistan ve Hindistan’daki iktidarı için yaşamsal önemde görüyordu. Kafkasya’nın Alman ve Türk güçlerine kaptırılma olasılığı İngiltere için ciddi sonuçlar doğurabilirdi. Azerbaycan’daki petrol ile Gürcistan’daki maden ve kömür kaynakları başta olmak üzere Almanya ve Osmanlı Devleti’ne sınırsız kaynak sağlayabilecek Kafkasya, İngiltere’nin savaş plan ve amaçlarını alt üst edebilirdi.

  • 12. Hükümet haberleşmesi dışında, telsiz, telgraf ve kabloların denetimi, İtilaf Devletleri’ne geçecektir.
  • 13. Askeri, ticari ve denizle ilgili madde ve malzemelerin tahribi önlenecektir.
  • 14. İtilaf Devletler kömür, mazot ve yağ maddelerini Türkiye’den temin edeceklerdir. (Bu maddelerden hiç biri ihraç olunmayacaktır.)
  • 15. Bütün demiryolları, İtilaf Devletleri’nin zabıtası tarafından kontrol altına alınacaktır.
  • 16. Hicaz, Asir, Yemen, Suriye ve Irak’taki kuvvetler en yakın İtilaf Devletleri’nin kumandanlarına teslim olacaktır.

    17. Trablus ve Bingazi’deki Osmanlı subayları en yakın İtalyan garnizonuna teslim olunacaktır
  • 18. Trablus ve Bingazi’de Osmanlı işgali altında bulunan limanlar İtalyanlara teslim olunacaktır.
  • 19. Asker ve sivil Alman ve Avusturya uyruğu, bir ay zarfında Osmanlı topraklarını terk edeceklerdir.
  • 20. Gerek askeri teçhizatın teslimine, gerek Osmanlı Ordusunun terhisine ve gerekse vasıtalarının İtilaf Devletleri’ne teslimine dair verilecek herhangi bir emir derhal yerine getirilecektir.
  • 21. İtilaf Devletleri adına bir üye, iaşe nezaretinde çalışarak, bu devletin ihtiyaçlarını temin edecek ve isteyeceği her bilgi kendisine verilecektir.
  • 22. Osmanlı harp esirleri, İtilaf Devletleri nezdinde kalacaktır.
  • 23. Osmanlı Hükümeti, merkezi devletlerle bütün ilişkilerini kesecektir.
  • 24. Altı vilayet adı verilen yerlerde bir kargaşalık olursa, vilayetlerin herhangi bir kısmının işgali hakkını İtilaf Devletleri haiz bulunacaklardır.

24. madde İngilizce metinde “Ermeni vilayetleri” şeklinde kaydedilen Doğu ve Güneydoğu Anadolu’daki altı vilayette (Erzurum. Van, Harput (Elazığ). Diyarbakır. Sivas ve Bitlis) herhangi bir karışıklık çıkması halinde İtilaf kuvvetlerinin işgal hakkı bulunduğunu hükme bağlamıştır. Daha sonraki günler bu maddelerle ilgili kuşkuların hiç de yersiz olmadığını gösterecektir.

Ermeniler İngilizler için niçin önemli?

93 Harbi İngiltere’ye Osmanlı Devleti’nin çok zayıfladığını ve artık Osmanlı Devleti’nin bağımsızlığını ve toprak bütünlüğünü korumanın boşuna olduğunu göstermiştir. O halde, Rusya’nın Akdeniz’e inmesini önlemek amacıyla nasıl olsa yıkılacak olan Osmanlı Devleti’ni kendi yıkmalı ve bu yıkıntıların üzerinde kendi yerleşmeli idi. Bunu da iki şekilde yapabilirdi. Birincisi Osmanlı Devleti’nin yıkıntıları üzerinde kendisine bağlı ve kendi kontrolünde bağımsız devletler kurmaktı. Örneğin 1878’den itibaren Anadolu’daki Ermenileri bağımsızlığa kışkırtarak, Doğu Anadolu’da kurulacak bağımsız bir Ermeni Devleti ile Rusya’nın da Anadolu’ya girmesi önlenecekti. İkincisi de Osmanlı Devleti’nin stratejik topraklarına kendisinin yerleşmesi idi. Bu bağlamda İngiltere 1878’de Osmanlı Devleti’ne baskı yaparak Kıbrıs’a yerleşmiştir. İngiltere böylece Ege Denizi’nin Akdeniz’e açılan noktasını, Doğu Anadolu’yu ve Süveyş Kanalı’nı bir arada kontrol edebilir hale gelmiştir.

  • 25. Müttefikler Osmanlı Devleti arasındaki savaş 1918 yılı Ekim ayının 31. günü mahalli saat ile öğle zamanı sona erecektir.

Mütarekenin imzalanışının ardından ülkeyi felakete sürüklemekle suçlanan İttihat ve Terakki Partisi 1 Kasım 1918’de yaptığı olağanüstü kongrede kendini feshetmiştir. Partinin üç lideri, savaşın muktedir adamları Enver, Cemal ve Talat paşalar gizlice ülkeyi terk etmek mecburiyetinde kalmıştır.

Özellikle 7 ve 24. maddeler, İtilaf devletlerinin emperyalist emellerini tatmin etmede kullanacakları tehlikeli birer araç olarak görülmüştür. Nitekim mütarekenin imzalanmasından yalnızca birkaç gün sonra İngiliz kuvvetlerinin 7. maddeye dayanarak Musul’u işgal etmesi kuşkuların hiç de yersiz olmadığını göstermiştir. Kasım 1918’den itibaren İtilaf devletleri, 7 ve 24. maddeleri istismar ve ihlal ederek ülkenin her yanında işgal hareketlerine girişmişlerdir.

MADDELERİN UYGULANMASI

Mondros Ateşkes Antlaşması’ndan ismini alan bu dönem, antlaşmanın imzalandığı tarihten (30 Ekim 1918), Osmanlı saltanatının kaldırılmasına değin (1 Kasım 1922) dört bunalım yılını kapsamıştır. Mondros Ateşkes Antlaşması Osmanlı Devleti’nin varlığına kastetmiştir. Mütareke, normalde silah bırakışması olarak imzalanmış olmasına rağmen antlaşmanın içeriği silah bırakışmasından ziyade bu devleti ve bu devletin topraklarını tarumar etmek için ne gerekiyorsa onunla doldurulmuştur. Mütareke şartlarının esnek ve çarpık olması birçok güçlüklerin çıkmasına yol açacak, bu şartlardan yararlanan İtilaf Devletleri, Osmanlı Devleti’ni parçalamak amacı ile önceden hazırladıkları gizli planları açıkça uygulamaya koyacaklardır. Mütareke aslında en azından yüzyıldır oluşturulagelen bir politikanın sonucu ve uygulanmasıydı. Asırlık parçalanma programının görünürdeki gerekçesi, Wilson’un 14 ilkesine dayandırılmıştır.

Mütareke şartları Osmanlı parlamentosu tarafından büyük bir üzüntü ve endişe ile karşılanmış ancak Sadrazamın iyimser açıklaması, imzalanması yönünde hükümete yetki verilmesini sağlamıştır. Kamuoyunun, Hükümete karşı kırgınlığa ve paniğe sevk etmemek için mütareke hakkında olumlu değerlendirmeler yapılmıştır. Mütarekeyi imzalayan Hüseyin Rauf Bey, İstanbul’un basınına mütarekeden memnuniyetini bildirmiştir.

Rauf Bey’in olumlu demeçlerinin ardından İstanbul basını, Mütareke’nin koşullarının hafif olduğuna ve İstanbul’un işgalinin söz konusu olmadığına dair yayınlar yapmaya başlamıştır. Bu yayınlardan İngiliz hükümeti rahatsız olarak hemen harekete geçmiştir. İngiliz diplomat Hogart 10 Kasım 1919’da herkesin yüreğini ağzına getiren bir açıklama yapmıştır. Osmanlı’nın Anadolu’yu içine alan Bursa merkezli bir devlet olması gerektiğini söylemektedir.

Ahmet İzzet Paşa, Mütareke’yi, 31 Ekim 1918’de ordulara telgraflarla bildirmiştir. Antlaşma yürürlüğe girdikten sonra, Türk ordusu bazı yerlerde silahları bırakmıştır. Toplanan silahlar yığınlar halinde depolara konulmuştur. İngiliz ve Fransız subayları ikili, üçlü heyetler halinde Anadolu’yu dolaşarak bunları denetlemiştir.

İtilaf Orduları Başkumandanı General Milne, mütarekenin 2. maddesi gereğince limandaki torpillerin taranmasını emretmiştir. Bunun bir oyalama taktiği olduğunu anlayan Ali Fuat Paşa, hemen karşı tedbirler almıştır. Onların asıl amaçları İskenderun Limanı’nı işgal etmektir. Ali Fuat Paşa bunu engellemek için bu torpidoları limandan uzaklaştırmıştır. Musul’un işgali, İskenderun olayı, İtilaf Devletlerinin bütün kötü niyetlerini açığa vurmuştur. Mustafa Kemal Paşa, Ali Fuat Paşa ile dertleşirken artık kesinleşmeye başlayan görüşünü şöyle ifade etmiştir: “Fuat, artık millet kendi haklarını kendi arayacaktır. Biz yalnız ona yol göstermeli ve elinden tutarak ona yardım etmeliyiz. Tamamıyla kendi başına bırakmayacağız onu.“

Mütareke’de silah bırakacak olan birlikler de kesin olarak açıklanmamıştır. Askerlerin terhis eden birlikler kadro olarak kalmışlardır. Doğu’da Kazım Karabekir Paşa’nın 15. Kolordu. ve Ali Fuat Paşa’nın 20. Kolordu gibi bazı birliklerin ise terhis işi yapılmamıştır.

Mütareke’nin 6. maddesine dayanarak küçük gemiler haricindeki tüm savaş gemileri, Haliç’te gözaltına alınmıştır. 17 Ocak 1919’da İtilaf Devletleri, Osmanlı Zabıta teşkilatını, kontrolleri altına alarak kıyı ve limanların denetimlerini ele geçirmişlerdir. 

Mütarekede bazı maddeler belirsizdir. Kilikya adı resmi herhangi bir yazışmada geçmeyen tarihi bir belge olmasına rağmen mütareke şartlarına sokulmuştur. Diğer yandan Suriye ve Irak sınırlarının açıkça çizilmiş olmaması anlaşmada geçen “kontrol” kelimesinin mana ve içeriğinin belirtilmemesi, daha birçok güçlüklerin çıkmasına yol açmış; bu belirsiz şartlardan yararlanan İtilaf Devletleri işgalleri altındaki bölgeleri genişletmek amacı ile adeta yarışır olmuştur.

Başta İstanbul olmak üzere, vatanın her yerindeki gayrimüslimler sevinç, heyecan ve coşku ile işgalleri karşılamışlar, önceden kurdukları silahlı örgütlerde faaliyete geçerek vatanın asayiş ve huzurunu bozmuşlardır.

Ortadoğu’ya tamamen hâkim olabilmek hayalinden hareket ederek Türk hâkimiyetini sona erdirmek, Türk milletini tarih sahnesinden silmek niyetiyle savaş devam ederken kendi aralarında yaptıkları gizli anlaşmaları hiç zaman geçirmeden faaliyete sokmuşlardır. Bunu da Mütareke’nin esnek maddelerine dayanarak, hatta mütareke hükümlerini hiçe sayarak, 8 Kasım 1918’de Musul’u işgal ederek göstermişlerdir.

Fransızlar, 9 Kasım 1918’den itibaren Uzunköprü ve Sirkeci demiryolunun işletmesini ele geçirmiş, hatta 16 Kasım’da Bakırköy’e yerleşmişlerdir. 11 Kasım 1918’de Fransızlar İskenderun’daki Türk memur ve polislerine jandarmalarına şehri terk etmelerini bildirmiştir. Türk memur-polis ve jandarması şehri terk etmek zorunda kalmıştır. 11 Aralık 1918’de Fransız subayların emrinde çoğu kaçak Ermenilerden oluşan 400 kişilik bir müfreze Dörtyol kasabasına girmiştir. 21 Aralık’ta Fransız ve Ermeni askerleri, Adana’ya girmiştir. 24 Aralık 1918’de İngiliz askerleri Batum’a çıkmıştır. 27  Aralık’ta Fransızlar, Pozantı’yı işgal etmiştir.

Doğu Karadeniz limanlarının kontrolü İngilizlerin, Batı Karadeniz limanlarının kontrolü Fransızların, Ege ve Akdeniz limanlarının kontrolü İtalyanların sorumluluğuna bırakılmıştır. Nisan ve Mayıs 1919‘da Ege ve Akdeniz kıyılarında da işgaller başlamıştır.

Sadrazam, Amiral Calthorpe’nin müracaatı üzerine, İstanbul’un teslim edilmesi emrini vermiştir. Mustafa Kemal Paşa’nın direnmesi, yukarıya doğru uyarılarda bulunması iyi karşılanmamıştır. Bu nedenle Yıldırım Orduları Karargâhının lağvına karar verilmiştir. Birlikler 2. Ordu Komutanı’nın emrine verilmiş, 5 Kasım’da Mustafa Kemal Paşa, trenle İstanbul’a hareket etmiştir. İngiliz Generali Clark, Türk birliklerinin yılbaşına kadar, Ceyhan girişine çekilmesini istemiştir.

55 gemiden mürekkep bir müttefik donanması, imzalanan mütareke uyarınca 13 Kasım 1918’de gelerek İstanbul’a demirlemiştir. İstanbul Limanı’na 22 İngiliz, 12 Fransız, 17 İtalyan, 4 Yunan savaş gemisi gelmiştir. 1919 Şubat’ında İngilizler, Pendik ve Maltepe’deki Türk talimgâhların boşaltılması için 24 saat süre vererek, sonrada bu talimgâhları işgal etmiştir.

İngilizlerin isteği ile İstanbul yakası Fransızlara, Beyoğlu ve Boğazlar İngiltere’ye, Kadıköy ve Üsküdar ile Boğaz’ın Anadolu yakası İtalya’ya verilmiştir.

Fransız generali France’d Esperey  kır atına binip İstanbul sokaklarında dolaşmıştır. Sadrazam Tevfik Paşa’yı ayağına çağırtmış, yaşlı Türk devlet adamı onun ayağına gitmiştir. Padişahı zorla Dolmabahçe Sarayı’ndan çıkarmak ve oraya yerleşmek istemiştir.

İstanbul‘un işgalinden sonra, İtilaf Devletleri Komutanı bir el yazısı ile İtilaf Devletlerinin yeteri derecede korunması için Osmanlı zabıtasının idaresini de fiilen  eline aldığını bildirmiştir. Bu yazıdan sonra İstanbul’ da güvenlik ve düzen İtilaf makamlarının emir ve kumandasına bırakılmıştır.

Osmanlı temsilcileri Boğazlar dışında memleketin hiçbir yerinin işgal edilmeyeceğine inanmalarına rağmen Mütareke’nin 7. maddesindeki boşluktan yararlanan müttefikler emniyetin tehdit edildiğini ileri sürerek memleketin stratejik bölgelerini ve ekonomik değeri olan bölgelerini işgal etmeye başlamıştır.

İşgal kuvvetleri 1921 Ekimine kadar kendi ihtiyaçlarını Türk halkının mülklerine el koyarak karşılamışlar ve bu arada birçok karışıklıkla karşı karşıya kalmışlardır. İşgal kuvvetlerinin el koyduğu mülke, başka kuvvetlerin de el koymaya gelmesi sebebiyle işgal kuvvetleri ihtilafa düşmüş ve bu durumu çözmek için bir alt komisyon kurma ihtiyacı hissetmişlerdir.

Mütarekenin imzalanması ve yürürlüğe girmesinden itibaren Osmanlı coğrafyasında insanların her türlü emniyet ve güvenini tehdit eden bir dönem başlamıştır. Anadolu’da devlet otoritesi kalmamış, hükümet taşra örgütlerini unutmuştur. Bütün örgütler yıkılmış, particilik kavgaları en küçük kasabaya bile yayılmıştır.

Mütarekenin hızla değişen oluşumları içinde, en büyük değişmez, başta azınlıklar olmak üzere, Türklere karşı sürdürülmüş olan intikam kampanyası olmuştur. Özellikle İngilizler Osmanlı ülkesindeki Rum, Ermeni, Arap, Kürt gibi unsurları hem birbirinden çeşitli vaatler ile ayırmak hem de Türkler aleyhinde  birleştirerek kışkırtmak için büyük çaba harcamıştır. Mütarekeden ve İtilaf Devletlerinden güç alarak ilk önce harekete geçip asayişi bozan Rumlar ve Ermeniler olmuştur. Ayrıca İtilaf Devletleri, mütarekeye yazdıkları maddelere işlerlik kazandırmak için bir taraftan gayrimüslimlerin kurmuş oldukları örgütleri ve bunların çetelerini her türlü malzeme bakımından destekleyip teşvik etmişlerdir. Diğer taraftan da ülke genelinde asayişi bozucu bu eylemleri yapanların kovuşturulmamasını, yakalandıklarında serbest bırakılmasını sağlamış ya da bunların kaçmasına yardımcı olmuşlardır.

Mütareke ile müttefik askeri idaresi oluşturularak, Osmanlı idaresindeki Arap toprakları, müttefikler arasında nüfus bölgelerine ayrılmış, ardından ise sıra Türklerin oturduğu ana topraklara gelmiştir. İtilaf Devletleri Anadolu’da bulunan yer altı kaynakları, petrol, altın, gümüş, demir, krom, bor vb. madenleri ve verimli toprakları, özelikle de Anadolu’nun stratejik özelliği bu devletlerin ilgisini çekmiştir ve bu pastadan hepsi pay almak istemişlerdir.

Paris Barış Konferansı ve Mondros Antlaşması

Paris Barış Konferansına otuz iki devlet katılmıştır. Konferans 18 Ocak 1919’da yani Alman İmparatorluğu’nun kuruluşunun yıldönümünde açılmıştır. Konferansın kararlarına hâkim olan beş devlet vardır. Bu devletler Amerika, İngiltere, Fransa, Japonya ve İtalya’dır. İngiltere ve Fransa için önemli olan barış değil, barış düzeninde kendi çıkarlarının en iyi şekilde gerçekleştirme yolunu bulmaktır. Paris Konferansı’nda bütün temsilcilerin Türkiye aleyhinde konuştukları dikkat çekmektedir.

ABD Başkanı Wilson Birinci Dünya Savaşı sonuna doğru, “Savaştan sonra Türkiye haritadan silinecektir” demiştir. Fransa başbakanı Cleamencau “ Türklerin uygarlık dışı bir toplum olduğunu” söylemiştir. Lord Curzon ise “Türklerin bir veba çıbanı olduğunu” iddia etmiştir. ABD Dış İşleri Bakanı Cabot Lodge da “Türkiye’nin uygarlığın başına bir bela olduğunu” ileri sürmüştür. Onlara göre, Türkler Avrupa’dan çıkarılmalıdır.

Paris Barış Konferansı’nda Damat Ferit Paşa, Doğu vilayetlerinin Ermenistan sınırları içinde kaldığını ve Güney sınırların Toroslardan başladığını kabul etmiştir. Bu durum yurtseverler için bardağı taşıran son damla oldu. Bu ateşin öfkesi ile eylem safhasına fiilen geçilmiştir.

Venizelos, Lloyd George, Clemenceua ve Wilson İzmir bölgesindeki nüfus çoğunluğunun Rumların oluşturduğunu ve bu bölgede Türklerin, Hıristiyanlara korkunç zulümler yaptıklarını ifade etmişlerdir. Anadolu’daki Hıristiyanların Türklerin zulmünden kurtarmanın tek çaresinin de İzmir‘in işgali için Yunanistan’a yetki verilmesi olduğunu söylemişlerdir.

Mütareke maddelerinde Yunanlıların İzmir’i işgaline dair bir madde bulunmamaktaydı. Buna rağmen yapılan gizli toplantılar ve Yunanistan’ın Osmanlı topraklarında hak iddia ettiği yerleri almak için çalışmaları Yunanistan’ın lehine olmuştur. Yunanlıları, Anadolu topraklarında bir maşa olarak kullanmanın tek yolu, İtalyanlara gizli antlaşmalarla sunulan İzmir’in, İtalyanlar saf dışı bırakılarak Yunanlılarca işgaline göz yummaktan geçmekteydi. İzmir’in işgali, mütarekeden önce kararlaştırılmıştır. Yunanlıların, müttefiklerine Birinci Dünya Savaşı sırasında yaptıkları hizmetler karşılığında, İzmir vilayeti kendilerine vaat edilmiştir.

4 Şubat 1919’da İtilaf Devletleri başbakanları seviyesinde yapılan konferansta, Yunan Başbakanı Venizelos bütün Trakya’nın ve Anadolu’nun Meis Adasından Marmara denizine çıkan bir hattın, Boğazlar hariç batısındaki arazinin Yunanistan’a verilmesini istemiştir. Ancak İtalyan ve Yunan askerleri birbiri ile çatıştığı için bu istek uzun tartışmalara sebep olmuştur. Yapılan görüşmeler sonunda, Ayvalık –Soma –Kırkağaç –Alaşehir- Kuşadası bölgesinin Yunanistan’a verilmesi kararlaştırılmıştır. İtalyanlar alınan bu karardan memnun olmadıkları için konferansı terk etmiştir. Antalya, Bodrum, Fethiye ve Marmaris’in işgalinin ardından İzmir ve havalisini işgal için İzmir’e savaş gemisi göndermişlerdir. İngilizler İtalyanların İzmir’i işgalinden şüphelenip bunu önlemek için Aydın ve İzmir deki Hristiyanların canlarının tehlikede olduğunu bahane ederek, Mondros’un 7. maddesine dayanarak, İtilaf Devletleri namına Yunanlıların İzmir’i işgalinin uygun olduğunu (11 Mayıs 1919) Yunanlılara bildirmiştir. İzmir’in, Yunanlılar tarafından işgal konusu, İtalyanlara haber verilmeden, İngiliz, Fransız ve Amerika‘nın onayı alındıktan sonra kararlaştırılmıştır.

1918 Ekiminde karargâh olarak İzmir’e gelen 8. Osmanlı ordusu, 13 Kasım 1918’de lağvedilerek 17. Kolorduya dönüştürülmüştür. İzmir yöresine yönelik Yunan tehdidinin farkında olan ve bir ara Aydın valiliği de yapan kolordu komutanı Nurettin Paşa, İzmir’de Türklerin milli cemiyetlerini kurarak teşkilat kurmalarına bütün olanakları ile yardım etmiştir. Nurettin Paşa, yerli Rum ve Yunanlıları korkutmuş ve “İzmir’e Yunanlılar çıkarsa oluk gibi kan dökülecektir.” diyerek İzmir’i savunacağını belirtince de hükümet tarafından azledilmiş, yerine Kambur İzzet Paşa gönderilmiştir. Böylece Nurettin Paşa’nın ardından işgale boyun eğecek insanlar iş başına gelmiştir.

İzmir, daha önce İtilaf Devletlerinin yanında savaşa katıldığında İtalyanlara vaat edilmişti. Ancak İtilaf Devletleri sözlerinde durmamışlardı. Bu nedenle İtalyanlar, bu işgale karşı durmaktadır ve bu işgali gününe, saatine kadar Türklere bildirmişlerdir.

İzmirliler 14 Mayıs günü, işgal haberinin duyulması ile önce Hükümet Meydanı’nda toplanarak, Vali İzzet Bey’e bir heyet gönderilmesine karar vermiştir. Vali İzzet Bey, gelen heyete işgal haberini yalanlamıştır. Tekrar Park Kıraathanesinde toplanan halk, memur ve subaylardan oluşan grup hükümetten hiçbir yardım alınamayacağını, hatta halka işgale göz yummalarının tavsiye edildiğini belirterek, eli silah tutan herkesin işgale karşı koyması fikrinde birleşmiştir. İşgali önlemek için İzmir halkı birleşmiş ve Reddi İlhak ilkesini ortaya atmıştır.

Halktan bazı kimseler, Polis dairesine gidip buradaki silah ve cephaneleri almıştır. Buradan da askeri hapishaneye giderek, suçsuz yere çeşitli bahanelerle hapsedilen aydınları serbest bırakmışlardır. Mitingde ise alınan kararları hükümete bildirecek ve işgal kararını protesto edecek kişilerden oluşan bir heyet seçilmiştir. Gün ağarırken topluluk yavaş yavaş dağılmıştır. 15 Mayıs sabahı şehrin ileri gelenlerinden bir topluluk, Valinin makam odasına gidip işgal konusunu tartışmıştır.

Saat 07.00‘den itibaren Yunan gemileri, İzmir körfezine girmeye başlamıştır. Saat 10.00’dan itibaren Pasaport ve Alsancak İskelelerinden Yunan birlikleri karaya çıkıp, yerli Rumlar tarafından coşkuyla karşılanmıştır. İlk çıkan kıta Miralay Zafiryos kumandasındaki Yunan tümenidir. Osman Nevres, burada bayrak taşıyan iki Yunan erini tabanca ile vurmuş ve kurşunu bitinceye kadar Yunalılara ateş açmış fakat o çıkan çatışmada öldürülmüştür.

Bunun üstüne Türk subaylar ve Türk halk hedef alınarak katledilmiştir. İzmir ve dolaylarında işgalin sadece ilk 48 saatinde 2.000 Türk öldürülmüştür.

Mütareke’nin uygulanmasıyla beraber, Osmanlı orduları terhis edilmeye ve silahları İtilaf Devletlerince alınmaya başlamıştır. Göz göre göre vatan topraklarının işgale uğraması özellikle bazı komutanlara çok ağır gelmiştir. Bu duruma çare olarak halkın kendi mücadelesini vermesi kararlaştırılmış, düşmanın karşısında durması için Kuvay-i Milliye denilen küçük milli birlikler kurulmuştur.

Mütareke döneminde on iki kabine kurulmuş, aralarından Damat Ferit Paşa ve Tevfik Paşa Hükümetleri öne çıkmıştır. Mütareke imzalanmadan önce Talat Paşa Kabinesi istifa etmiş, yerine Ahmet İzzet Paşa hükümet kurmuş ancak mütarekeyi imzaladıktan sonra 8 Kasım’da istifa etmiştir. Böylesine hassas bir dönemde bakan değişiklikleri hariç tam 10 defa hükümet değişikliği yaşanmıştır.

İstanbul Hükümeti’nin, memleket İtilaf Devletlerinin işgaline uğrarken bütün yazışmalarında, valisinden mutasarrıfına ve askeri bütün yetkililerine öğütlediği şey işgallere karşı direnilmemesidir. Vatandaşını da direnişten uzak, sakin ve sessiz olmaya çağırmıştır. Türk milletinin can, namus ve bağımsızlığını korumak ve kurtarmak için yapmış olduğu her türlü örgütlenme ve girişimin, İşgal Devletleri nazarında asayişi bozan, huzuru kaçıran gelişmeler olarak değerlendirilmesinden korkulmaktadır. Mütareke ile birlikte Anadolu’da gayrimüslimlerin başlattıkları her türlü saldırı eylemleri görmezden gelinmiştir. Bu arada gelişen Milli Mücadele hareketine karşı, İtilaf Devletleri ve Damat Ferit Paşa Hükümeti ortak hareket etmiştir.

Mütareke maddelerine dayanarak Batı Anadolu’nun Yunanistan’a, Doğu Anadolu’nun Ermenistan’a verilmesi ulusal direniş hareketinin başlamasına yol açmıştır.

KAYNAKÇA

  1. Tolga B, “Mondros Mütarekesi Görüşmelerine İlişkin İngiliz Kayıtları ve Görüşmelerle İlgili Değerlendirmeler”; Çağdaş Türkiye Tarihi Arşatırmaları Dergisi, XVIII/Özel Sayı, Sayfa 5-71, 2018
  2. İsmail K, “I. Dünya Savaşı’nın İlk Gizli Anlaşması: İstanbul ve Boğazlar’ın Rus Çarlığı’na Bırakılması”; Journal Bilig, Sayı 89, Sayfa 1-27, 2019
  3. Bayram S. “Birinci Dünya Savaşı Öncesinde Osmanlı Devleti’nin Büyük Güçlerle Yaptığı İttifak Görüşmeleri ve Savaşa Girmesi”; Türklük Araştırmaları Dergisi, Sayı 18, Sayfa 165-193, 2005
  4. Prof. Nihat Erim, Ankara Üniversitesi Hukuk Fakültesi Yayınları Devletlerarası Hukuku ve Siyasi Tarih Metinleri, Mondros Mütarekenamesi, (Ankara: Türk Tarih Kurumu Basımevi, 1953), 519-524
  5. Mahmut A, “Mondros Mütarekesinin İmzalanma Süreci ve Mütareke Tutanaklarında Boğazlar Konusu”; Uluslararası Tarih ve Sosyal Araştırmalar Dergisi, Sayı 21, Sayfa 273-310, 2019
  6. Tolga B, “İngiliz Belgeleriyle Mondros Mütarekesi ve Ermeni Sorunu”; Ermeni Araştırmaları Dergisi, Sayı 55, Sayfa 63-136, 2016
  7. Selçuk U, “İngiltere’nin Mondros Mütarekesi’nin 24. Maddesini Uygulamaya Yönelik Bir Girişimi: Yarbay Kİling Olayı”; Atatürk Dergisi, Sayı 4, Sayfa 59-75, 2005
  8. Zekeriya T, “30 Ekim 1918 Tarihli Mondros Ateşkes Antlaşmasına Göre Türk Ordusunun Kuruluş ve Kadrosuna Bir Bakış”; Ankara Üniversitesi Osmanlı Tarihi Araştırma ve Uygulama Merkezi Dergisi, Sayı 11, Sayfa 615-632, 2000
  9. https://ekitap.ktb.gov.tr/TR-82555/mondros-mutarekesi-ateskes-anlasmasi.html