BİTMEYEN SAVAŞLARIN ÜLKESİ: AFGANİSTAN

CİHANNÜMA ÇALIŞMA GRUBU

· 15 dk okuma süresi >

YAZARLAR

¹Hatice Hilal POLAT*

²Merve KARACA

³Rumeysa BAHADIR

²Zeynep Merve AYDAR

  1. Ankara Üniversitesi Diş Hekimliği Fakültesi
  2. Gazi Üniversitesi Tıp Fakültesi
  3. Yıldırım Beyazıt Üniversitesi Tıp Fakültesi

*İletişim:haticehilalpolat@gmail.com

İçindekiler

GİRİŞ

Afganistan, Asya’nın güneyinde denize sınırı olmayan bir ülkedir. Başkenti Kabil, para birimi Afgani’dir. Sınır komşuları; kuzeyde Türkmenistan (744 km), Özbekistan (137 km) ve Tacikistan (1206 km), batıda İran (936 km), kuzeydoğuda Çin Türkistan’ı (76 km) ve güneydoğuda Pakistan (2.430 km)’dır. Afganistan, Çin ve Hindistan’ı birbirine bağlayan enerji koridoru üzerinde stratejik bir konumdadır. Afganistan Merkezi İstatistik Ofisi’nin 1996 raporuna göre; toplam yüzölçümü 657.500 bin km2’dir.

Afganistan halkı iki büyük ırktan, yani Hint ve Ural Altay gruplarının mensuplarından oluşmaktadır. Beyaz Irk olarak adlandırılan birinci grupta Peştunlar (%42), Tacikler (%27), Hazaralar (%9) , Nuristaniler, Beluçler (%2); ikincisinde ise Sarı Irk olarak adlandırılan Özbekler (%10), Kırgızlar, Türkmenler (%3), Kazaklar, Moğollar bulunmaktadır. Afganistan’ın %99’u Müslüman (Sünni %84 – Şii %15), %1’i diğer dinlerdendir. Afganistan resmi dilleri Peştuca, Farsça ve Özbekçedir. 

TARİHÇESİ

Afganistan Orta Asya’nın kalbinde yer alan ve 5000 yıllık tarihe sahip olan bir ülkedir. Tarih boyunca büyük imparatorlukların dikkatini çeken bu ülke, birçok savaş yaşamıştır. İmparatorlukların bu ülke ile savaş çıkarmalarının amacı; ilk başlarda Hindistan’ı ve sıcak suları ele geçirmek iken, daha sonra Afganistan’ın stratejik konumundan yararlanıp bu bölgelerin nüfuzuna sahip olmaya dönüşmüştür. 11.yüzyılda, İslamiyet’i kabul edişinden önce, biri Yunan öteki Hint olmak üzere iki farklı medeniyetin etkisi altında kalmıştır. Sonraları 18. yüzyıla kadar Afganistan müslüman bir devlet olarak daha pasif bir tarih aktörü olmuştur. Afganistan İslam Devleti, Afganların bölgedeki diğer topluluklar üzerinde üstünlük kazanmaları ile 18. yüzyılda kurulmuştur. O zamanlarda hiçbir dil ve ırk birliği bulunmayan bu ülkede, siyasi birlikte bulunmuyordu.

Hâkimiyetleri 1747’den sonra başlayan Dürenilerin son sülalesi 19. yüzyılda İngiltere ile birçok anlaşmazlığa düşmüştür. Afganistan’da Rusların ilerlemesinden kuşkulanan ve Hindistan’ı kuzeybatıda sağlam bir hudutla korumak isteyen İngilizler 1842-1879 tarihleri arasında Afganistan’ı işgal etmeye kalkmıştır ancak yenilgiye uğramıştır. 1880 yılında tahta çıkan “Demir Emir” Kral Abdur Rahman, I. Dünya Savaşı sırasında Afganistan’ın tarafsız kalmasını sağlamıştır. Abdur Rahman Han öldükten sonra, oğlu Emanullah Han Hindistan’a başarılı saldırılar düzenleyerek, Afganistan’ın dış ilişkilerinde bağımsızlığını garantilemiştir.  1901 tarihinde Rusya ile İngiltere Afganistan’ın sınırlarını belirlemiştir ve dış ilişkilerin yönetimini İngiltere ele almıştır. 1919-1929 yılları arasında Kral Emanullah Han, Cumhurbaşkanı Mustafa Kemal Atatürk’ün telkinleriyle Avrupa ülkeleriyle ve Türkiye ile ilişkilerini geliştirerek, ülkede çağdaşlaşma hamlesi başlatmıştır. Türkiye Cumhuriyeti, Afganistan’ın askeri, tıbbi ve idari yapılanması konusunda önemli yardımlar sağlamıştır.

1933-1973 yılları arası Zahir Şah dönemi olarak geçmektedir. Bu dönemin öne çıkan özelliklerinden birisi Sovyetler Birliğinin, 1960’lı yıllardan itibaren Afganistan’da iç siyasi gelişmelere müdahale etmeye başlamasıdır. 1973, 1978 ve 1979 yıllarındaki darbelerden sonra Sovyetler Birliği (SSCB), iç karışıklığı bahane ederek Afganistan’ı işgal etmiştir. 1984 yılından itibaren işgale karşı çıkan “Mücahitler” önemli miktarda dış yardım alarak, işgalcilere karşı zaferler kazanmaya başlamıştır. 1989 yılında SSCB, Afganistan’dan çekilmiştir.

1989-1992 yılları arasında Doktor Necibullah, halktan veya uluslararası toplumdan destek almamasına rağmen iktidarda kalmayı başarmıştır. 1992’de Afganistan İslam Devleti kurulmuştur. Ancak, 1992 yılından itibaren Afganistan’daki gruplar arasında iç savaş yoğunlaşmış ve Taliban, 1996 yılında Kabil’i, 1997 yılında da Mezar-ı Şerif kentlerini alarak iktidarı ele geçirmiştir. Taliban dönemi, sadece Pakistan, Birleşik Arap Emirlikleri (BAE) ve Suudi Arabistan tarafından tanınmıştır. Taliban dönemi boyunca, Birleşmiş Milletler’de Afganistan’ı Rabbani ’ye bağlı görevliler temsil etmiş, İslam Konferansı Örgütü (İKÖ)’nde ise boş sandalye politikası izlenmiştir.

SİYASİ VE İDARİ YAPISI

Afganistan’ın önde gelen siyasi ve bölgesel liderlerinden oluşan geçici parlamento niteliğindeki Loya Jirga, geçici hükümeti ve anayasayı oylamak üzere iki kez başkent Kabil’de toplanmıştır. Ülkenin anayasası geçici olarak toplanan Loya Jirga tarafından hazırlanarak 16.01.2004 tarihinde kabul edilmiştir. Volesi Jirga veya parlamento seçimleri 18.09.2015 tarihinde gerçekleştirilmiş ve seçimler sonucunda toplam 249 sandalyeli ulusal meclis ile 102 sandalyeden oluşan  senatolu iki meclisli bir parlamento (Meşrano Jirga) oluşmuştur. Yerleşim birimlerinde düzenli belediye örgütleri olmamakla birlikte, bütün illerde mevcut bulunan belediye başkanları da bu geçiş dönemi süresince merkezi hükümet tarafından atanmıştır. Bazı bakanlıkların illerde temsilcilikleri bulunmaktadır. 

Afgan anayasası başkanlık sistemini öngörmektedir. Halk oyuyla seçilen başkan, hükümeti kurma ve hükümete başkanlık etme hakkına sahiptir. Başkanın önemli anayasal yetkileri olmasına rağmen iki meclisli parlamentonun başkanı denetleme ve engellemeye yönelik hakları bulunmaktadır.

EĞİTİM

Başkent Kabil dışında, Afganistanlı genç kızlar ve kadınlar için son derece az eğitim imkânı vardır ve hatta kız okulları hep kapatılmıştır. Merkezde bulunan ve eğitime devam eden bir çok okulda sadece dini eğitim verilmektedir. 1999 yılında yapılan araştırmaya göre, toplam ülke nüfusunun sadece %36’sı okuma yazmayı bilmektedir. Afgan nüfusunun %50’si 18 yaşın altındadır ve hiç eğitim almamaktadır.

Afganistan, son 30 yılını savaş ve kargaşa ortamı içinde geçirdiğinden alt yapı çalışmaları, eğitim ve sağlık hizmetlerinde büyük aksamalar olmuştur.

Bir başka istatistiğe göre; 15-24 yaşındaki her beş kadından yalnızca biri okuma yazma bilmektedir. Afganistan resmi dil olarak, Peştunların konuştuğu Peştuca’yı ve Afgan Farsçası denilen Deri’yi kabul etmiştir. Bununla birlikte ülkede yaklaşık 30 ayrı dil konuşulmaktadır. Ülkede eğitim dili ise, yoğunluklu olarak Farsçadır. Eğitim, köylerde ve kasabalarda dini medreseler ve çok az sayıdaki hükümet okullarında; şehirlerde hükümet okullarında verilmektedir. Ülkede toplam 8 üniversite ve kolej vardır ve bunların tümü Mısır, Almanya, Fransa, ABD ve Sovyetler Birliği’nin yardımlarıyla kurulmuştur.  

Afganistan’daki savaşta sadece okullar zarar görmemiştir, cehaletle savaşan eğitmenler de bu savaştan nasibini almıştır. Afganistan Kabil Üniversitesi’nin önemli öğretim üyelerinden 36’sı komünist darbesinde idam edilmiş, 260’ı ise ülkeyi terk ederek komşu ülkelere sığınmıştır. Ortaöğretim ve lise düzeyindeki okulların kasaba ve şehirlerde olması yüzünden kırsal kesimlerdeki on binlerce çocuk eğitimini sürdürememiştir. 1980’lerde Afganistan’ın genelinde bulunan ilkokul ve ortaokullardan resmi rakamlara göre, % 80’i savaş zamanında kullanılmaz hale gelmiştir. 2001 yılından günümüze kadar bu kullanılamaz  okullara yenileri eklenmiştir.

EKONOMİ

Afganistan dünyanın en fakir ülkelerinden biri olup, Birleşmiş Milletler Kalkınma Programı (UNDP)’nda belirtildiği üzere, 173 ülke arasında yapılan kalkınma endeksi sıralamasında 171’inci sırada yer almaktadır. 2011 yılı itibariyle kişi başına düşen milli gelir 1000 $ ile 228 ülke arasında 217. sıradadır. Nüfusun %36’sı fakirlik sınırının altında yaşamaktadır. 2008 verilerine göre işsizlik oranı %35 ile dünyanın en kötü ilk yirmi ülkesi arasındadır. Topraklarının sadece % 15’i ekilebilir olmasına rağmen, ağırlıklı olarak tarım ve hayvancılığa dayanmaktadır. Tarımsal üretim, son derece ilkel koşullarda yapılmakta ve iklim koşullarından büyük ölçüde etkilenmektedir. Mevcut koşullarda Afganistan’ın gıda üretimi, nüfusunu beslemek için gereken oranın yaklaşık % 15 altındadır.

Sovyet Sosyalist Cumhuriyetler Birliği (SSCB)’nin geri çekilmesinin ardından, Afyon üretimi ülke nüfusunun gelir kaynağı haline gelmiştir. Afganistan, 2000 yılında dünyadaki en büyük ham afyon üreticisi olmuştur. Ancak, Taliban yönetiminin 2001 yılı içerisinde afyon üretimine koyduğu yasak, bu sektörü de önemli ölçüde olumsuz şekilde etkilemiştir.

Afganistan’ın doğal kaynakları; petrol, kömür, doğalgaz, tuz, bakır, kurşun, demir, sülfür ve kıymetli taşlardır. Afganistan’ın bakır madeni kaynaklarının, Şili’den sonra dünyadaki en büyük bakır yataklarını teşkil ettiği tahmin edilmektedir. Ancak, ülkenin dağlık yapısı ve yetersiz ulaşım ağı, bu kaynakların işletilmesini ticari bakımdan kârlı kılmamaktadır. Ülkenin en önemli doğal kaynağı ise, 1979 yılında keşfedilen doğalgazdır. Sovyet Sosyalist Cumhuriyetler Birliği (SSCB)’nin geri çekildiği 1989 yılından bu yana, doğalgaz üretimi de sekteye uğramıştır. Ülkenin endüstriyel ürünlerinin başlıcaları; deri, ayakkabı, plastik, kömür, doğalgaz, bakır, sabunlar, el sanatları, mobilya, ahşap, gübre ve tekstildir. Başlıca ihraç ürünleri ise: afyon, meyve, halı, yün, pamuk, deri ve değerli taşlardan oluşmaktadır.

Afganistan’ın tarihsel süreç içerisinde ayakta durabilmesinin en büyük nedeni, ticaret ve kültür koridorunun oluşturduğu bir geçiş ekonomisine sahip olmasıdır. Az gelişmiş bir ülke olmasına rağmen Kabil, Bagram, Kandahar, Mezar-i Şerif, Celalabad, Herat ve Şindand gibi şehirlerinde havaalanları bulunmaktadır. Ülkenin kuzeyini Özbekistan’a bağlayan 75 km uzunluğunda bir demiryolu vardır.

2001-2012 yılları arasında uluslararası toplum Afganistan’ın kalkınması ve gelişmesi için yaklaşık 500 milyar dolar harcamada bulunurken, Afgan hükümeti de işsizliğin önlenmesi, yolsuzluğun önüne geçilmesi ve alt yapı yatırımları gibi pek çok alanda çalışmalar yapmıştır.

UYUŞTURUCU SORUNU

Uyuşturucu üretimi Afganistan’da içinde hükümet yetkililerin, aşiretlerin, Taliban ve koalisyon güçlerinin de yer aldığı geniş bir çıkar grubu oluşturmuştur. Birleşmiş Milletler Uyuşturucu ve Suç Ofisinin 2009 yılında yayınladığı rapora göre, dünya genelinde üretilen ve kaçakçılığı yapılan afyon ve eroininin %90’ından fazlası Afganistan’da üretilmektedir. Dünya genelinde yılda tüketilen 3700 ton afyonun üçte biri üretildiği şekliyle kullanılmakta, üçte ikisi ise işlenerek eroin haline getirilmektedir. Afganistan’dan yapılan afyon kaçakçılığının miktarı ise 3500 ton afyona karşılık gelmektedir. Her yıl Afganistan’dan 375 ton saf eroinin farklı güzergahlar kullanılarak kaçakçılığı yapılmaktadır. Afganistan’da faaliyet gösteren Taliban gruplarının geçtiğimiz on yılda uyuşturucu kaçakçılığından yıllık 75-100 milyon dolarlık gelir elde ettikleri, Pakistan da yerleşik Taliban ve El-Kaide gruplarının ise uyuşturucu kaçakçılığı ve vergilerden toplam 1 milyar dolar civarında gelire ulaştıkları ifade edilmektedir. Afganistan’da özellikle Pakistan ile sınır olan ve çoğunlukla Taliban’ın kontrolünde olan güney eyaletleri, afyon ekiminin en yüksek olduğu bölgelerdir. 

Afyon ekimi ile şiddet eylemleri arasında doğrudan bir bağlantı kurmak zor olsa da uyuşturucu ticaretinin hükümet karşıtı gruplara sağladığı imkân ve kapasiteler göz önünde bulundurularak bir değerlendirme yapmak mümkündür. Sınırların denetimsizliği ülkedeki asayişsizlik ve otorite yoksunluğundan beslenmektedir. Direnişçi unsurlar ve kaçakçılık bu ortamda rahatlıkla faaliyet imkânı bulabilmektedir. Sınırdaki kontrolsüzlüğün yol açtığı uyuşturucu ticareti, savaş ekonomisi koşullarıyla birleşerek narkoekonomi olarak adlandırılabilecek bir sisteme yol açmış, bu sistem bünyesinde tarım arazileri afyon yetiştirmek için kullanılmaya başlanmıştır. Uyuşturucu gelirlerini kontrol eden yerel savaş beyleri, bu yolla merkezi otoriteye meydan okuyarak merkezi otoritenin güç kaybetmesine sebep olmuşlardır.

Dünya Uyuşturucu Raporunun 2015 verilerine göre Güneybatı Asya, Güneydoğu Asya ve Latin Amerika başta olmak üzere küresel afyon üretimi 2015 yılında %38 oranında düşüş göstermiş ve 4770 tona gerilemiştir. Bu düşüş büyük oranda Afganistan’da afyon üretiminin azalmasından kaynaklanmaktadır. Buna rağmen Afganistan halen 183 bin hektarla haşhaş üretimi yapılan toplam alanının üçte ikisini elinde tutmaktadır.

AFGANİSTAN SAVAŞI

Bitmeyen iç savaşların ve askeri müdahalelerin ülkesi olan Afganistan’da 2001’de, dönemin Amerika Birleşik Devleti (USA) başkanı olan George W. Bush’un “terörle mücadele” politikası kapsamında başlattığı ve günümüzde halen son bulmamış olan iç savaş; Afganistan halkının 17 yıldan daha uzun süredir sağlık, beslenme, barınma gibi temel insan haklarından mahrum kalmasına neden olmuştur.

AFGANİSTAN SAVAŞI NASIL BAŞLADI?

Şubat 1989’da Sovyetler Afganistan’dan tamamen çekilmiş ama komünist hükümet Afganistan’da iktidarı üç yıl daha elinde tutabilmiştir. Komünist yönetiminin devam edebilmesinin temel sebepleri mücahit güçler arasındaki anlaşmazlıklar ve hem Sovyetlerden kalan mühimmat kontrolünün Necibullah’ın elinde olması hem de Sovyetlerin Kasım 1991’e kadar Kabil hükümetine yaptığı mühimmat yardımları olmuştur. Sovyetlerin 1991’de yaptığı yardımları durdurduğunu açıklamasının ardından mücahit gruplar arasında en organize yapılanmalara sahip olan Ahmed Şah Mesud liderliğindeki güçler, Özbek General Abdürraşid Dostum’la anlaşarak Necibullah’ı devirmiş ve 26 Nisan 1992’de Kabil’i ele geçirmiştir.

Mesud, Pakistan’da bulunan mücahit grupları Afganistan’a davet ederek hükümet kurulmasını istemiş ve sonrasında iki aylığına devlet başkanlığına Sibgadullah Müceddedi getirilmiştir. Ancak Sibgadullah Müceddedi iki yıl iktidarda kalacağını belirtmiş ve bunun üzerine mücahitler arasındaki anlaşmazlıklar tekrar ortaya çıkmıştır. Yaşanan bu kargaşa sebebi ile yaşadıkları bölgelerde azınlık olan gruplar kendilerini tehlikede hissedip kendi din ve mezheplerinin yoğunlukta olduğu bölgelere göç etmiş ve Afganistan’da zaten bir sorun olan bölgesel homojenleşme git gide daha da derinleşmiştir. Bu süreçte mücahit gruplar arasındaki çatışmaya son vermek için harekete geçen “Taliban” adlı bir grup ortaya çıkmıştır.

Taliban’ın asıl amacının ülkeye barış getirmek olmadığı aslında Afganistan’ı saf bir İslam imparatorluğuna dönüştürmek olduğu ortaya çıkmış, bu da Taliban ve onunla aynı görüşü paylaşmayan gruplar arasında çatışmaların başlamasına neden olmuştur. İlk gerilim ülkenin batısındaki Hazaralar ile yaşanmış ve Şii Hazaraların yoğunlukta olduğu Herat 5 Eylül 1995’te Taliban tarafından ele geçirilmiştir. Ancak Taliban burada Peştun bölgelerinde olduğu gibi olumlu karşılanmamıştır.

Taliban daha sonra Kabil işgalini tamamlamak için harekete geçmiş, 5 Eylül 1996’da operasyon başlatmış ve kısa sürede Kabil’i ele geçirmiştir. Taliban bundan sonra otoritesini korumak için Peştun gruplar dışında kalan gruplar üzerinde şiddetini artırmış ve bunun sonucunda 10 Ekim 1996’da Ahmed Şah Mesud, General Dostum ve Şii lider Muhammed Kerim Halili ile yeni bir ittifak (Kuzey İttifakı) oluşturarak Taliban güçlerine karşı mücadeleye başlamıştır.

Bu mücadelede; İran, Rusya, dört Orta Asya Cumhuriyeti (Özbekistan, Kazakistan, Tacikistan, Kırgızistan) doğrudan, Türkiye ve Hindistan ise dolaylı olarak Kuzey İttifakını desteklemiş; Pakistan, Suudi Arabistan ve Birleşik Arap Emirlikleri ise Taliban’ı desteklemiştir. Taliban ülke yönetimini tek bir merkezde toplamak amacıyla Kuzey İttifakının merkezi konumunda olan Mezar-ı Şerif’i ele geçirmek için bölgedeki güçlerin arasındaki anlaşmazlıkları kullanmış, bunun üzerine Mezar-ı Şerif’in kontrolünü elinde tutamayan Dostum, Türkiye’ye kaçmış ve Taliban Mayıs 1997’de Mezar-ı Şerif’e girmiştir. 12 Eylül 1997’de Dostum Türkiye’den dönerek Taliban güçlerine karşı direnen Ahmed Şah Mesud’a katılmıştır.

Taliban, Mezar-ı Şerif’in batı bölgesinde kendisine karşı direnen Hazaralara karşı katliama varacak düzeyde kıyım başlatmıştır. Ayrıca yedi İranlı diplomatı öldürmüş ve Eylül 1998’de Bamyan’ın kontrolü Taliban’ın eline geçmiştir. Bu durumdan rahatsız olan İran hükümeti, uluslararası yasalara ve Birleşmiş Milletler sözleşmesine göre savunma hakkı olduğunu ve Taliban’a karşı harekete geçeceğini açıklamış, İran ve Afganistan savaşın eşiğine gelmiştir.

2000 yılına doğru Taliban ülkenin kontrolünü büyük ölçüde ele geçirmiştir ancak uluslararası düzeyde yalnızlaşmış ve soyutlaştırılmıştır. Bu sırada adını USA karşıtı eylemlerle duyuran el-Kaide’nin, Taliban’ın yanında yer alması ve Taliban’ı planlama, yönetim alanında desteklemesi Taliban’ı el-Kaide destekçisi haline getirmiştir. Taliban’ın el-Kaide lideri olan Usame Bin Ladin’i barındırması, USA yönetimini karşısına almasına neden olmuştur. 19 Ağustos 1999’da ise USA Afganistan’a karşı ambargo kararı almıştır. USA’nın ardından BM de 14 Kasım 1999’da Afganistan’a yönelik ambargo kararı almıştır.

11 Eylül 2001’de USA’daki Dünya Ticaret Merkezi ve Pentagon binalarına yapılan saldırılardan el-Kaide sorumlu tutulmuştur ve USA yönetimi, Taliban’dan Usame Bin Ladin’i teslim etmesini talep etmiştir. Buna karşılık Taliban, saldırıdan sorumlu olan kişinin Usame Bin Ladin olduğuna dair kanıt istemiş ancak bu isteği o dönemin USA Başkanı George W. Bush tarafından reddedilmiştir. Bunun üzerine Taliban’ın Ladin’i teslim etmemesi savaşa giden süreci başlatmıştır. 7 Ekim 2001’de USA Afganistan’a yönelik ‘‘Kalıcı Özgürlük’’ harekâtı başlatmıştır.

Amerika ordusu Kuzey İttifakı ile işbirliği yapmış ve bu sayede Kasım ayı başında önce Mezar-ı Şerif, sonrasında da Kabil ve diğer kentlerin kontrolünü ele geçirmiştir. 7 Aralık 2001’de Kandahar’ın da USA’in kontrolüne geçmesi üzerine Afganistan müdahalesi sona ermiştir. Savaş süresince birçok Taliban yetkilisi Pakistan yardımı ile Kuzey bölgelerden kaçmış, güneydeki güvenli sığınaklara gitmişlerdir; kalanlar ise Kuzey İttifakı tarafından öldürülmüştür. Savaştan sadece Taliban mensupları etkilenmemiştir, kuzeyde yaşayan Peştunlar da savaştan ciddi şekilde etkilenmiştir. Bunun sonucu olarak da ülkede güneye doğru bir göç başlamıştır. Sonuç olarak güneyde USA ve Kuzey İttifakına karşı bir nefret oluşmuş, bu da Taliban hareketinin yeniden canlanmasına zemin hazırlamıştır.

Afganistan’da uzlaşmayı sağlamak amacı ile politik düzenlemeler başlatılmıştır. Birleşmiş Milletler gözetiminde 27 Kasım 2001’de, Almanya’da farklı grupları temsil eden Afgan liderlerin bir araya geldiği Bonn Zirvesi düzenlenmiştir.

5 Aralık 2001’de Bonn Anlaşması imzalanmış ve Hamid Karzai’nin başkanlığında altı aylık geçici bir hükümet oluşturulması kararlaştırılmıştır. Ülkenin dört bir yanından seçilen temsilcilerden oluşan Loya Jirga (Büyük Meclis) 11 Haziran 2002’de toplanmış ve Kurucu Hükümetin başkanlığına tek aday olan Hamid Karzai’yi seçmiştir.

20 Aralık 2001’de UN Güvenlik Konseyi Kararı ile Uluslararası Güvenlik Destek Gücü (ISAF) kurulmuştur. Bu sırada ülkedeki güç boşluğundan faydalanan bölgesel liderler geçmişte kontrollerinde olan bölgelerde tekrar hakimiyet oluşturmuş ve USA yönetimi tarafından istikrar oluşturmak amacı ile desteklenmişlerdir. Ancak bu durum Kurucu Hükümet açısından büyük bir sorun oluşturmuştur.

Aynı zamanda Kurucu Hükümet ekonomik olarak yetersiz durumda olmasına rağmen, bölgesel liderlerin gelirleri başlıca uyuşturucu kaçakçılığı ve CIA yardımları sayesinde artmıştır. Kurucu Hükümet’in bu oluşumları ISAF desteği ile dağıtmaya çalışması ülkede çok sert karşılanmıştır. 14 Şubat 2001’de Turizm ve Hayvancılık Bakanı Abdul Rahman, Kabil havaalanında öldürülmüş; başkan yardımcısı olan Abdul Kadir, 6 Haziran 2002’de suikast sonucu hayatını kaybetmiştir. Kurucu Hükümet’in asıl görevi olan anayasa 4 Ocak 2003’te kabul edilmiştir. 9 Ekim 2004’te başkanlık seçimi yapılmış ve başkanlığa ABD destekli Karzai seçilmiştir.

Bu sırada ISAF’a sırası ile İngiltere, Türkiye, Almanya-Hollanda liderlik etmiş, en son Kasım 2003’te ISAF liderliği NATO’ya devredilmiştir. 5 Ekim 2006’ya kadar NATO, ülkenin tüm güvenlik kontrolünü eline almıştır. Ama yine de ülke içindeki karışıklıklar devam etmiştir. Taliban 2006 yılına kadar birçok saldırı düzenlemiş ve özellikle 2006 yılının ilk yarısında ülkedeki USA güçleri ile çatışmaya başlamış, bu çatışmalar sonucunda 47 Amerikan askeri, 17 Avrupalı asker ve binden fazla Afgan hayatını kaybetmiştir. Bunun üzerine USA ülkenin güney ve doğusundaki Taliban birliklerine karşı saldırılar düzenlemiştir. Şubat 2007’de o dönemin USA başkan yardımcısı olan Dick Cheney sırası ile Pakistan’ı ve Afganistan’ı ziyaret etmiştir. Afganistan ziyareti sırasında Dick Cheney’e düzenlenen bir saldırı sonucu bir Amerikan askeri, bir sivil ve yirmi üç kişi ölmüştür. Bu durum Taliban’ın ülkede günden güne daha da kuvvetlendiğini göstermiştir.

Taliban 2008’in sonuna kadar kontrol altında tuttuğu bölgeleri arttırmıştır. Taliban’ın bu artan etkisi ve NATO ülkelerinin bölgeye asker göndermeyi istememeleri üzerine ABD bölgedeki asker sayısını daha da arttırmıştır. 2009’un sonunda bölgede bulunan Amerikan asker sayısı 64.000’e ulaşmıştır. 4 Kasım 2008’de yapılan USA başkanlık seçimlerinde, devlet başkanı seçilen Barack Hussein Obama Afganistan’da yeni bir strateji izleyeceklerini açıklamıştır. Bu strateji doğrultusunda Afganistan ve Pakistan’da Taliban ve el-Kaide ile mücadele edeceklerini, Afganistan ve Pakistan’a Taliban’la mücadele için yardım yapılacağını belirtmiş, Afgan ordusunun ve polis teşkilatının eğitimi için ilave asker konuşlandırılacağını açıklamıştır.

7 Kasım 2009’da tekrar Afganistan’da başkanlık seçimi olmuş ve bu seçimi de Karzai kazanmıştır. 1 Aralık 2009’da ise Obama, Afganistan’dan ABD güçlerinin çekilmeye başlayacağını açıklamış ancak bunun ne kadar süreceği gibi konuları detaylandırmamıştır. 1 Mayıs 2011’de el-Kaide’nin lideri olan Usame Bin Ladin Pakistan’da ele geçirilmiş ve ABD  güçleri tarafından öldürülmüştür. Bunun üzerine Obama 22 Temmuz 2011’de ABD askerlerinin 2014’e kadar gerçekleştireceği çekilme planını detaylı olarak açıklamıştır. İlerleyen yıllarda da Taliban ABD güçlerine ve hükümete karşı saldırılarda bulunmuştur ve ABD de Taliban karşıtı eylemlerine devam etmiştir.

Soldiers from the 3rd Squadron 4th Cavalry Regiment pull security alongside a road in a small city in the Panjwayi district July 2.

Günümüzde ABD başkanlığını yürüten Donald Trump, 21 Ağustos 2017’de Afganistan savaşının uzayabileceği yönünde açıklamada bulunmuştur. 2018 ve 2019 yıllarında da abd ile Taliban arasında barış ortamının oluşturulması için görüşmeler yapılmıştır ancak ABD güçleri hala Afganistan’da varlıklarını sürdürmektedir. 

KAYNAKÇA

  1. Ali B. Afganistan: Küresel Güçlerin Oyun Alanı. In: Kemal I, Burhanettin D, Muhittin A, editor. Dunya Çatışmaları. İstanbul: Nobel Press; 2010. p. 379-413.
  2. Nurcan Ç. Saliha Ö. Children and Health Effects of War Being a War Child; Cumhuriyet Medical Journal 2017; 39(4): 639-643
  3. “Every Clinic is Now on the Frontline” The Impact on Children of Attackson Health Care in Afghanistan. Watchlist; 2016
  4. Buıldıng Women’s Resilence Healing the wounds of war in Afghanistan. Casecard. International Committee of the Red Cross; 2016
  5. The Cost of War Afghan Experiences of Conflict, 1978 – 2009. Research report. OXFAM; 2009
  6. Anton Parlow. Adult Health Outcomes during War: The Case of Afghanistan. [Internet]. December 2016 [cited 2019 April]. Available from: https://mpra.ub.uni-muenchen.de/76365/.
  7. CFR. [Online]. [cited 2019 March. Available from: https://www.cfr.org/timeline/us-war-afghanistan.
  8. ICRC. [Online]. [cited 2019 March. Available from: https://www.icrc.org/en/document/afghanistans-hospitals-are-under-attack-and-children-are-paying-price.
  9. Watson Brown. [Online]. [cited 2019 March. Available from: https://watson.brown.edu/costsofwar/costs/human/civilians/afghan.
  10. TC. Kabil Büyükelçiliği Ticaret Müşavirliği. Afganistan ülke raporu.2017. URL:https://www.kutso.org.tr/wp-content/uploads/2017/06/Afganistan.pdf. Kasım 23;2019