YAZARLAR
1 Ulviye Esra ERBAŞ*
1 Nihan Elif TEKİN
2 Songül GÖKŞİN
3 Aişe Gül GÜNEŞ
- Ankara Yıldırım Beyazıt Üniversitesi Tıp Fakültesi
- Ankara Yıldırım Beyazıt Üniversitesi Diş Hekimliği Fakültesi
- Hacettepe Üniversitesi Sağlık Bilimleri Fakültesi
* İletişim: ueserbas9816@gmail.com
İçindekiler
AKUPUNKTURUN TARİHÇESİ
Akupunktur en köklü tedavi yöntemlerinden biri olarak 5000 yıldır varlığını sürdürmekte olup vazgeçilmezler arasına girmeyi başarmıştır. Geleneksel Çin tedavisi olarak bilinmektedir. Kaynaklarda Sarı İmparator adıyla da bilinen Huang-ti akupunkturun bulucusu olarak kabul görmektedir. Kullanılmaya başlanmasından bu yana 5000 yıl geçmesine rağmen ilk yazılı kaynaklar yaklaşık 2000 yıllıktır. Bu kaynaklarda akupunkturun felsefik ve ruhsal yönlerine, nasıl yapıldığına, uygulama noktalarına, tedavide kullanılan aletlere kadar birçok özelliğine değinilmiştir.
Çin kültürünün temellerini taşıyan akupunktur özellikle ilk zamanlar, vücuttaki içsel dengeden-Ying ve Yang enerjisinin bütünlüğünden- oldukça etkilenildiği düşüncesiyle sadece tıbbi açıdan değil; meditasyon ve ruhsal terapi yöntemi olarak da kullanılmaktaydı. Çin kültürünün ayrılmaz bir parçasıydı. İlk tedavilerde günümüzdeki gibi iğneler değil daha çok sivri taşlar kullanılmıştır. Sivri taşların kullanımını metal alaşımlardan oluşan iğneler takip etmiştir. Başta bu iğneler sadece altın metalinden yapılmaya çalışılmış ancak altın insanda herhangi bir alerjik reaksiyon vermemesine rağmen çok yumuşak olduğundan batırılmakta zorlanılmıştır. Bu yüzden altın ağırlıklı içinde başka metallerin de bulunduğu iğneler kullanılmaya başlanmıştır.
Sadece Çin medeniyeti değil birçok medeniyet de yüzyıllardır akupunkturu kullanmaktadır. M.Ö. 1500lü yıllara ait Mısır’da bulunan kitaplarda akupunktura olabildiğince değinilmiştir. Geleneksel Çin akupunkturunda meridyen olarak geçen, insan vücudundaki atardamar, toplardamar ve kılcal damarlar ağını simgeleyip iğne batırılacak noktaların düzenini ve yerini etkileyen ağ sistemine bu kitaplarda ‘vessel’ adı verilmiştir. Ayrıca Mısır medeniyeti kulak akupunkturunun da bulucusu olarak bilinir. Kitaplarında da bu yönteme detaylıca değinilmiştir.
Güney Afrika’daki kimi kabilelerde bazı hastalıkların tedavisinde vücudun belli bölümlerinin çizilmesi, bazı Arap kabilelerinde kulak dağlaması, Asyalıların bambu ağaç kamışlarını keskinleştirip iğne olarak kullanmaları basit akupunktur tedavi yöntemi olarak kabul edilmiştir.
Binlerce yıldır birçok hastalığın tedavisinde kullanılan akupunktur göz hastalıklarından, mide rahatsızlıklarına, romatizmal kas ağrılarından kronik baş ağrılarına kadar geniş bir skalada kullanılmaktadır. Günümüz modern tıbbının giderek daha sıcak baktığı akupunkturun halen tam etki mekanizması bilinmemekte olup araştırılmaktadır. Akupunktur, batı tıbbının dikkatini 17.yüzyılda Çin’e gönderilen cizvit misyonerlerinin buradaki akupunktur kitaplarını kendi dillerine tercüme etmesiyle kazanmıştır. 1822’de Çin’de sarayda yasaklanmış ancak halk arasında yaşatılmaya devam edilmiştir. 1944’te o zamanki yöneticinin kronik baş ağrıları dolayısıyla tekrar kullanımı serbestleştirilmiştir.
Akupunktur günümüz modern tıbbının dikkatini ise 1972’de ABD başkanının Çin’e ziyaretleri sırasında heyetteki gazetecilerden birinin apandisit geçirip ameliyat sonrası ağrılarının giderilmesinde akupunkturun kullanılmasıyla çekmiştir.
Akupunkturda kullanılan malzemenin kolay ulaşılabilirliği, birçok endikasyonunun olması akupunkturun tercih edilmesinde etkendir. Aynı zamanda acısız ve ağrısız olması onu cazip kılmaktadır. Bazı ameliyatlarda anestezi yerine tercih edilmesi de oldukça kullanışlı bir tedavi yöntemi olduğunu göstermektedir.
Akupunktur İbn-i Sina, Şerafettin Sabuncuoğlu gibi önemli tıp bilginlerinin de dikkatini çekmiş ve kitaplarında yer bulmuştur. Şuan Türk dünyasında da kullanılan tedavi yaklaşımlarından biridir.
AKUPUNKTUR UYGULAMASI VE GENEL ÖZELLİKLERİ
Akupunktur; latince iğne anlamına gelen ‘acus’ ve batırma, delme anlamında olan ‘punctura’ kelimelerinden oluşur. Türkçeye ‘iğnelemek’ şeklinde tercüme edebileceğimiz akupunktur, vücudun enerjisini dengelemek için kullanılan bir tedavi yöntemidir.
Geleneksel Çin Tıbbında, vücutta dolaşan bir yaşam enerjisinden (Qi) bahsedilmektedir. Hastalıkların ise vücutta meridyen adı verilen kanallarda dolaşan Qi akışındaki bozukluklar nedeni ile oluştuğu varsayılmaktır. Akupunkturla, vücuttaki meridyenler üzerindeki belli noktalara iğne batırmak suretiyle, bozulan enerji akışının düzeltilmesi amaçlanır. Akupunkturda istenilen sonucu elde etmek için temel unsur deriyi nereden uyaracağını bilmek ve uygun bir şekilde iğnelemektir.
Vücutta 14 meridyen ve bu meridyenlere bağlı duygular ve organlar vardır. Bu 14 meridyen üzerinde ise yüzlerce akupunktur noktası bulunur. Bu akupunktur noktasına verilecek uyaranın hedef noktaya ulaşmasını açıklayan farklı teoriler vardır. Birinde santral sinir sistemi aracılığıyla olduğu kabul edilirken bir diğerinde fasyanın iletim gücünden söz edilir.
Akupunktur noktalarını uyarmanın farklı çeşitleri vardır. Bu yöntemler;
- İğne
- Lazer
- Ultrason
- Elektro-akupunktur (noktaya belirli voltaj ve de frekansta alternatif akım uygulamak, genelde 2-2000Hz)
- Moksa (noktayı ısıtmak amaçlı kullanılan bir bitki=artemisya vulgaris)
- Cupping (kupa çekmek = şişe çekmek yani noktaya belirli bir ölçü ve sürede vakum uygulamak)
- Tuina, An-Mo, Acupresure (akupunktur noktasına özel masaj uygulaması)
- Akupunktur noktasına belirli ilaçların enjeksiyonu (serum fizyolojik, vitamin v.s.)
- TENS (Transcutaneous Electrical Nerve Stimulation=cilde iğne batırılmadan pedler aracılığı ile elektrik akımı verilmesi).
Uygulanan akupunkturun da farklı çeşitleri vardır. Bunlar; vücut akupunkturu, kulak akupunkturu, yüz akupunkturu, burun akupunkturu, ayak akupunkturu, el akupunkturu olarak sıralanabilir.
A. AKUPUNKTUR İĞNELERİ
Akupunktur iğneleri çelik, gümüş ya da altından yapılmış tek kullanımlık iğnelerdir. Batı tıbbında kullanılan iğneler gibi içleri boş değildir. İğnelerin boyları 1.5-4.0cm, çapları 0.12-0.35 mm arasında değişir. İğnelerin batırılma derinliği ise 2.3 mm ile 2.5 cm arasındadır. İğneler batırıldığı noktada tedavinin gereksinimlerine göre birkaç saniye ya da yarım saat kadar kalabilir. Özelleşmiş bazı iğneler ise günlerce kalabilir. Akupunkturist bu sürede iğnelere hafifçe vurabilir ya da onları hafifçe döndürebilir.
Sıradan iğnelerden farklı olarak özelleşmiş iğneler de kullanılabilir. Örneğin üç kenarlı iğne kalın, yuvarlak tutuşlu ve üçgenimsi vücuda sahip çok sivri iğnelerdir. Özel akupunktur noktalarında kullanılabilir ve birkaç damla kan akıtmak kullanım amaçlarındandır. Plum-blossom yıldız iğnesi ise yedi sıradan iğnenin çiçek şeklinde birleştirilmesi ile kullanılır. İntradermal iğneler ise oldukça ince ve spesifik noktalar için kullanılan iğnelerdir. Batırıldıktan sonra yerinde bırakılır ve su geçirmez bantla kapatılır. Genelde kronik ağrı ve bağımlılıklar için kullanılır. Bası tohumları (press seeds) ise küçük yuvarlak objelerdir, sürekli akupresür vermek için kullanılır ve deriye girmezler.
B. MUAYENE VE AKUPUNKTUR UYGULAMASI
Akupunkturist gelen her hastayı farklı incelemelidir. Öncelikle hastanın yaşam şeklini, sorduktan sonra değiştirmesi gereken alışkanlıkları konusunda bilgi verebilir. Daha sonra semptomları öğrenir, ağrı olan bölgeyi inceler. Ağrı olan bölgenin dışında hastanın dilini de yakından inceler. Dilin şekli, rengi, varsa üzerinde biriken maddeler akupunkturist için önemlidir. Ayrıca hastanın yüzünün rengi ve bilek nabzının ritmi, sertliği hakkında da bilgi toplar. Bütün bu prosedür 60 dakikayı bulacak kadar uzun olabilir. Daha sonraki ziyaretlerde ise yalnızca yarım saat sürer. Ortalama bir hasta haftada bir ya da iki kez tedaviye gelir. Ortalama bir tedavi 6-8 seanstan oluşur.
Etkili bir akupunktur ya da akupresür denemesi için bir noktaya en az 2-3 dakika baskı uygulanmalıdır. Uygulanan baskı işlemin sonunda yavaşça azaltılarak kaldırılmalıdır. Akupunktur uygulaması sakin ve rahatlamış bir durumdayken yapılmalıdır. Rahat kıyafetler giyilmeli, tedaviden önce hafif yemekler tercih edilmelidir. Akupunkturdan sonra soğuk içecekler yerine sıcak bitki çayları tercih edilmelidir. Egzersiz veya banyo yapmadan önce yarım saat beklenmelidir.
Akupunktur noktaları vücudun her yerindedir. Tedavi sırasında ağrının bulunduğu organa çok yakın ya da çok uzak bir noktanın kullanılması mümkündür. Bu yüzden akupunkturist hastaya nasıl giyinmesi gerektiği yönünde direktif vermelidir. Genelde akupunktur tedavisi üç bölümden oluşur;
- İğneyi batırma; Akupunktur iğnelerinin farklı noktalara farklı derinliklere batırılma aşamasıdır. İğneler normal enjeksiyon iğnelerinden çok ince olduğundan sadece hafif bir rahatsızlık hissedilir. Ortalama bir tedavide 5-20 arası iğne kullanılır. İğne doğru noktaya ulaştığında hafif bir ağrı, ağırlık veya uyuşukluk hissedilebilir. Bu durum çin tıbbında ‘deqi’ olarak adlandırılır. Bu his tedavinin işe yaradığının göstergesidir ve hissedildiğinde akupunkturiste bilgi verilmesi gereklidir.
- İğneyi manipüle etme; akupunkturist iğneyi hafifçe sağa sola çevirebilir, ya da tedaviye göre iğneye hafif elektrik pulsları gönderebilir.
- İğneyi çıkarma; ortalama bir tedavide iğne 10-20 dakika boyunca yerinde kalır ve çıkarıldığında acı hissedilmez. Batırılan iğnelerin %90’ından fazlasında hiç kan çıkmaz.
Sık Kullanılan Bazı Noktalar:
1. LU7 : Baş ağrısı, boyun sertliği, öksürük, astım, boğaz ağrısı, yüz felci için kullanılabilir.
2. L14 : Yüzdeki ağrılar, baş ağrısı, diş ağrısı ve boyun ağrısı için kullanılabilir.
3. LU9 : Öksürük, astım, kronik burun akıntısı, palpitasyonlar için kullanılabilir.
4. SJ17 : Tinnitus, sağırlık, diş ağrısı, skrofula için kullanılır.
5. SP6 : Ürolojik ve pelvik bozukluklar, insomnia, menstrual kramplar için kullanılır.
6. ST36 : Gastrointestinal rahatsızlıklar, mide bulantısı ve kusma, stres ve yorgunluk için kullanılır.
7. GB20 : Baş ağrısı, bulanık görme, düşük enerji, grip ve soğuk algınlığı semptomları için kullanılır.
8. GB21 : Boyun sertliği, omuz gerginliği ve baş ağrısı için kullanılır.
9. LV3 : Stresi azaltmak, yüksek tansiyon, bel ağrısı, menstrual kramplar, insomnia, anksiyete için kullanılır.
10. P6 : Mide bulantısı, hareket hastalığı, karpal tünel sendromu ve baş ağrısı için kullanılır.
AKUPUNKTURDA ENDİKASYONLAR, KONTRAENDİKASYONLAR, KOMPLİKASYONLAR
Tedavi amaçlı kullanılan medikal veya cerrahi uygulamalar her zaman istenilen sonucu veremeyebilr. Bu durum hastaların farklı yöntemler aramasının nedenlerindendir. Bu yöntemlerden biri olan akupunktur tedavisi çeşitli alanlarda tek başına veya bir tedaviye ek olarak kullanılabilir. Çeşitli endikasyonlarının yanında kontrendikasyonlarına ve komplikasyonlarına da dikkat edilmelidir.
A. ENDİKASYONLAR
Akupunktur tedavisinin en sık kullanıldığı endikasyon ağrıdır. Ağrı bazı durumlarda hastalığın semptomu olarak ortaya çıkmakla beraber bazı durumlarda hastalığın kendisi olmaktadır. Bireylerin yaşam kalitesini düşürmesinin yanı sıra işgücü kaybına da sebep olan önemli bir küresel sağlık sorunudur. Avrupa’da 100 milyondan fazla insanı etkileyen migren en sık görülen nörolojik hastalıktır.
Yapılan çalışmalarda akupunkturun migren proflaksisinde en az bilinen ilaçlı tedavi yöntemleri kadar etkili olduğu belirtilmiştir. Üstelik uzun etkili, güvenli ve maliyeti düşüktür.
Bel ağrısı da tıpkı baş ağrısı gibi toplumda çok sık görülen durumlardan biridir. Uzun dönemde akupunktur uygulaması ile diğer tedaviler benzer sonuçlanmış ancak DSÖ’nün (Dünya Sağlık Örgütü) maliyet etkinlik eşiğine göre kronik bel ağrısında akupunktur tedavisinin maliyet yönünden etkin olduğu da belirtilmiştir.
Geç evre kanserlerde ise ağrı tedavisi açısından yapılan bir çalışmada hastalar ağrı şiddetlerine göre hafif, orta ve ağır olarak gruplara ayrılmış, her grup kendi içinde tekrar ikiye ayrılıp akupunktur ile; hafif ağrılı grupta aspirin, orta grupta kodein, ağır grupta ise morfin karşılaştırılmıştır. Çalışmanın sonunda akupunktur tedavisinin 3 basamaklı ağrı yönetim protokolünden daha faydalı olduğu, yan etkisinin ve ek analjeziğe ihtiyacın olmadığı sonucuna ulaşılmıştır.
Kontrollü klinik çalışmalarda akupunktur tedavisinin etkili olduğu ispatlanan hastalıklar ise aşağıdaki gibidir;
-Akut ve kronik ağrı kontrolü
-Nörolojik hastalıklar: baş ağrısı, migren, trigeminal nevralji, fasial paralizi erken evresinde, inme sonrası parezi, periferal nöropati, polio sekelinin erken evresinde, meniere hastalığı, nörojenik mesane bozukluğu, enürezis nokturna, interkostal nöralji, vertigo(Meniere), tinnutus, hemipleji
-Kas iskelet sistemi hastalıkları: servikobrakial sendrom, donuk omuz, tenisçi dirseği, siyatik, bel-boyun ağrısı, diz ağrısı, servikal ve lomber omurga sendromları, osteoartrit, romatoid artrit
-Kas spazmları, tremor, tikler, kontraktürler ve fantom ağrısı
-Plantar fasilit, bursit, tendinit, karpal tünel sendromu
-Sprain ve kontüzyonlar
-Kırıklarda ağrı ve ödem kontrolü
-Fonksiyonel gastrointestinal hastalıklar: bulantı, kusma, özofageal spazm, hiperasidite, irritabl bağırsak sendromu, hıçkırık
-Radyoterapi ve kemoterapinin yan etkileri
-Solunum yolu hastalıkları: akut veya alerjik sinüzit, akut rinit, akut tonsilit
-Bronkopulmoner hastalıklar: akut bronşit, bronşial astım
-Göz hastalıkları: akut konjunktivit, santral retinit
-Ağız hastalıkları: diş ağrısı, çekim sonrası ağrı, gingivit, akut ve kronik farenjit, temporamandibular disfonksiyon
-Travma ve operasyon sonrası ileus
-Anksiyete, korku, panik, depresyon
-Dermatozlar (ürtiker, pruritis, egzema, psöriasis)
Bunlara ek olarak; parestezi, ilaç detoksifikasyonu, dismenore, pelvik ağrı, insomnia, anoreksi, atipik göğüs ağrısı, idiyopatik çarpıntı, sinüs taşikardisi, konstipasyon, diyare, üriner inkontinans, retansiyon, abdominal distansiyon/gaz, ciddi hipertermi, safra koliği, renal kolik, dizanteri, esansiyel hipertansiyon, primer hipotansiyon, doğumun indüksiyonu, fetusun malpozisyonunun düzeltilmesi, lökopeni, şişmanlıkta da kullanılabilmektedir.
B. Kontraendikasyonlar
Bening-malign tümörler, inflamatuar hastalıkların başlangıç dönemleri, akut enfeksiyöz hastalıklar, sistemik lupus eritamatozis, açıklanamayan ateş, kaşeksi, hamilelik, yüksek dozda kortikosteroid kullanımı, yeni geçirilmiş myokard infarktüsü, kardiyopulmoner yetersizlik, psikozun eksitasyon dönemi, sedatif, hipnotik, analjeziklerin fazla alınması, akut batın hastalıkları, hemofili ve iğne batırılacak yerde skatris olması kontraendikasyonlarıdır.
C. Komplikasyonlar
Vazovagal refleks, iğnenin kırılması, lokal reaksiyon, enfeksiyon, pnömotoraks ve yabancı
cisim granülomu akupunkturun komplikasyonlarındandır.
Alınan olumlu sonuçlar, yan etkisinin neredeyse olmaması, maliyetinin ucuz olması akupunktura olan ilgiyi artırmaktadır. Ancak randomize kontrollü çalışmaların sayıca az olması, hasta takibinin yeterince uzun süre yapılamaması, toplum ve hekimlerin farkındalığının yeterli olmaması nedeniyle dikkatli kullanılması gerekir.
AĞRI FİZYOLOJİSİ VE MODÜLASYONU
Vücut hastalık ve yara gibi durumlarda, immün sistem hücrelerinin o bölgeye akın etmesini sağlamak amacıyla bazı kimyasallar salgılar. Vücudun oluşturmuş olduğu bu duruma inflamatuar yanıt denir. Aslında inflamasyon hastalık gibi görünse de, hastalık yapıcı temel etkene karşı vücudun alarma geçmesi için verilen bir cevaptır. Bu durumda bölgeye salınan bazı kimyasallar ağrıya sebep olur. Bu kimyasallar bölgenin serbest sinir uçlarıyla algılanır, oluşan ağrı uyarısı periferal sinirle spinal korda, spinal kordla da beynin ilgili bölümlerine taşınır ve beyinde yorumlanarak belli bir yanıt oluşturulur. Beyinde düşünceyi, duyguyu, hissi ve uykuyu düzenleyen bölgeler de ağrıyı tanıdığı için; vücut bir çok açıdan ağrıdan etkilenir.
Ağrı, akut ve kronik olarak ikiye ayrılır. Isı, mekaniksel, kimyasal, elektriksel, akut ağrıyı taklit eden uyarıların oluşturduğu nosiseptif yanıt akut ağrıdır. Örnek olarak, yara ve cerrahi travmalar verilebilir. Kronik ağrı ise, nöropatik (sinirlerin dejenere olması vs.), inflamasyon (artrit, enfeksiyon vs.), mekaniksel (tümör ve kistlerin dokuda baskı yapması vs.) uyaranlar sonucu oluşan ağrıdır.
Ağrıyı azaltma ve kesme prensibine gelirsek, ağrının oluşmasının veya sinir yollarındaki iletiminin bloklanması ya da baskılanması sonucuyla gerçekleşir. Yani ağrı; beyinde bloklanarak, inflamatuvar kimyasalların sinirle olan teması durdurularak, algı hassasiyeti fazla olan sinirler baskılanarak, sinir yolları bloklanarak ya da ağrıyı azaltan kimyasallar olarak bilinen endorfinlerin salınımı uyarılarak azaltılır ya da durdurulur. Aslında bedende ağrının modülasyonu kompleks sistemlerle gerçekleştirilir. Bunu belirgin olarak opioid (morfin benzeri) analjezik sistem ve nonopioid (monoamin nörotransmiter vs.) analjezik sistem ağrıyı baskılayarak yapar. Antiopioid sistem (kolesistokinin) zıt etki yapar diyebiliriz. Endorfin salınımıyla ağrının azalmasıysa endojen opioid sisteme girmektedir.
Endojen opioid sistemi 3 ana reseptöre (mü, kapa, delta) bağlanıp analjezik etki yaparak nörotransmiter ve nöromodülatör olarak hareket ederler.
Akupunktur indüklü analjezide (AA) opioidler ve opioid reseptörler farklı yaklaşımlarla çalışılmıştır. Yapılan çalışmalar neticesinde akupunkturun merkezi sinir sisteminde endojen opioidleri artırdığı buna bağlı olarak da analjezik, immün modülatör ve lipolitik etki yaptığı görülmüştür. Ayrıca endojen opioidlerin salınımı elektroakupunkturda frekansa bağlı olarak değişmiştir. Frekans, iğnenin derinliği ve durma zamanı endikasyona bağlıdır. Zira her ne kadar uzun süreli akupunktur tedavisi daha etkili görülse de akupunktur indüklü analjezi çalışmasında fazla duran akupunktur ve elektroakupunktur stimulasyonunda kolesistokinin salınımının artmasıyla analjezik etkinin azaldığı görülmüştür. Bu duruma ‘akupunktur toleransı’ denmektedir.
AKUPUNKTURUN ETKİ MEKANİZMALARI
Akupunktur noktasına iğne batırıldığı zaman objektif ve sübjektif etkiler gözlenir. İğnenin deride bölgesel olarak gerginlik, baskı, ısınma ve acı hissine yol açması sübjektif etkilerdir. Objektif etkiler ise sinir sistemi, immün sistem, metabolizma, gastrointestinal sistem üzerine olan etkileridir. Bu etkiler opioidlere bağlı olarak farklılaşmaktadır.
Akupunktur iğnesinin batırılmasıyla ağrı reseptörlerinin (serbest sinir uçlarının) uyarılması ağrı kontrolünde rolü olduğu bilinen endojen opioidlerin salınmasına neden olur. Konsantrasyonu artan endojen opioidleri merkezi sinir sisteminde ve nosiseptif yüzey membranında bulunan opioid reseptörlerine bağlanarak analjezik etki yapar, ağrı kontrol sistemi aktifleşir. Analjezi sisteminde beta endorfin, enkefalin ve seratonin gibi nörotransmitterler rol oynar. Bu nörotransmitterlerin salınımı ağrı kontrol sisteminde sinir yolaklarına ve durulan nukleusa göre değişmektedir.
İmmün sistem üzerine olan etkilerin de opioidlerin bu sisteme yaptığı etkilere bağlı olarak çıktığı düşünülmektedir. Çünkü yapılan araştırmalara göre lökositlerin beta-endorfin sentezledikleri; bağışıklık sistemi hücreleri olan B ve T lenfositlerinde, natürel killer hücrelerinde, granülositlerde, monositlerde, trombositlerde ve komplemanlarda endojen opioid reseptörleri olduğu bulunmuştur. Buna bağlı olarak akupunktur sonucu opioid salınımıyla immün sistemde görevli olan hücrelerin ve sitokinlerin aktivitesinin arttığı tespit edilmiştir.
Beta endorfinin izole insan yağ dokusu üzerinde lipolitik etki yaptığı gösterilmesi de akupunkturun metabolizma üzerine etkileri olarak düşünülebilir.
Akupunturun etki mekanizması endojen opioid sistemi arasındaki bağlantıyla açıklanmasının yanı sıra, 2002 yılında Carlsson tarafından yayınlanan bir derlemede, akupunkturun analjezik etkisi dört önemli faktörle açıklanmaya çalışılmıştır;
1. Deneysel hayvan araştırmalarının çoğunda ortaya çıkan kısa süreli hipo-analjezi, stresle tetiklenen analjezi (SIA) ve diffüz noksiöz (zararlı) inhibitör mekanizmanın aktivasyonu (DNIC) yoluyla ortaya çıkmaktadır.
2. Klinik uygulamalarda genellikle manuel akupunktur yöntemi kullanılmasına karşın deneysel çalışmalarda elektro-akupunktur tercih edilmektedir. Böylece elektrostimülasyona bağlı bir takım etkiler de oluşmaktadır.
3. Deneysel klinik çalışmalarda, ağrı eşiğinin yükselmesiyle birlikte hızlı ve kısa süreli bir analjezi sağlanmakta, ancak bu etki klinik durumun iyileşmesine aynen yansımamaktadır.
4. Akupunkturun etkisi iki önemli komponente ayrılabilir:
a) Akupunktur analjezisi, b) Terapötik akupunktur.
Terapötik akupunkturun etkisi ise dört farklı mekanizmayla olabilmektedir:
Bunlardan birincisi periferik yoldan nöropeptidlerin ve lokal endorfinlerin salınımıdır.
İkinci etki spinal mekanizmalar (kapı-kontrol, propriospinal inhibisyon) yoluyla olmaktadır.
Üçüncü mekanizma, yukarı merkezlerden aşağıya, medülla spinalise inen ağrı inhibitör sistemleri, sempatik sinir sistemi ve hipofiz-sürrenal ekseninin etkilenmesidir.
Dördüncü komponent ise kortikal, psikolojik, plasebo etkisidir ve bu etki de azımsanmayacak derecede önemli olabilmektedir.
KAYNAKÇA
- Çelik İ.L. “Akupunktur”.
- Sarıkaya H.E, Cümbüşel C; Akupunktur, Taş Matbaası, İstanbul, 1977.
- Kavaklı A; Akupunktur, Fırat Tıp Dergisi, 2010.
- Ning Z, Lao L; Acupuncture for Pain Management in Evidence Based Medicine, Journal of Acupuncture and Meridian Studies, 2015.
- Longhurst J.C; Defining Meridians: A Modern Basis of Understanding, Journal of Acupuncture and Meridian Studies, 2010.
- Yin J, Chen J.D; Gastrointestinal Motility Disorders and Acupuncture, Autonomic Neuroscience: Basic and Clinical, 2010.
- Yıldız S; Uluslararası Kuruluşlara Göre Akupunktur, İntegratif Tıp Dergisi, 2013.
- Özdağ N.H, Mollahaliloğlu S, Öztaş D, Bozcuk Güzeldemirci G; Ağrı Tedavisinde Akupunkturun Yeri, Ankara Medical Journal, 2015.
- Yüksel M. “Fibromiyalji Sendromunda Kantiatif EEG Bulguları, TENS ve Akupunkturun Tedavideki Etkinliği”; 2014.
- Cabıoğlu M.T, Ergene N; Akupunkturun Etki Mekanizmaları ve Klinik Uygulamaları, Genel Tıp Dergisi, 2003.
- Han J.S. “Acupuncture Activates Endogenous Systems of Analgesia”, NIH Consensus Development Conference on Acupuncture, 3-5 November 1997, William H. Natcher Conference Center National Institutes of Health Bethesda, Maryland, s.55-60.
- Kalyon T.A; Akupunktur Tedavisi, Türkiye Fiziksel Tıp ve Rehabilitasyon Dergisi, 2007.
- Arthritis Foundation-The Nervous System and Pain; https://www.arthritis.org/toolkits/arthritis-pain/understanding-pain/nervous-system-and-pain.php.
- Cleveland Clinic-Chronic Pain; https://my.clevelandclinic.org/health/diseases/4798-chronic-pain.
- NCBI; https://www.ncbi.nlm.nih.gov/pubmed/16082232.