AHISKA TÜRKLERİ

YAKIN TARİH ANADOLU'YA GÖÇLER ÇALIŞMA GRUBU

· 21 dk okuma süresi >

YAZARLAR

1   Busenur AKBAY*

4   Elif Tayyibe POLAT

1    Maide Hazel YILDIRIM

3   Rumeysa DOĞAN

1    Şeyma Kevser BÜKÜŞ

2   Şeyma Yüsra SOĞANDA

  1. Ankara Yıldırım Beyazıt Üniversitesi Tıp Fakültesi
  2. Gazi Üniversitesi Tıp Fakültesi
  3. Ankara Üniversitesi Diş Hekimliği Fakültesi
  4. Hacettepe Tıp Fakültesi

* İletişim: busenurakbay@gmail.com

AHISKA COĞRAFYASI

Ahıska bölgesi, Türkiye’nin kuzeydoğusunda, Türkiye-Gürcistan sınırına yakın bir konumda (Kars, Batum, Tiflis üçgeni ortasında) yer almaktadır. Günümüzde Gürcistan toprakları içinde kalan bölge, Ardahan ilimizle sınır teşkil etmektedir.

Ahıska Türklerinin anavatanı olan Ahıska bölgesinde, Ahıska, Adigön, Aspinza, Ahılkelek ve Bogdanovka gibi önemli yerleşim birimleri ve çok sayıda köy bulunmaktadır. Ahıska şehri, bu yerleşmelerin merkezi durumundadır. Ahıska şehrinin karayolu ile Tiflis’e, Batum’a ve Türkiye’ye (Ardahan ve Artvin’e), demiryolu ile Tiflis’e bağlantısı bulunmaktadır.

Ahıska bölgesi genelde dağlık, engebeli bir arazi yapısına sahiptir fakat yer yer düzlükler de görülmektedir. Bölgenin iki önemli ovası, Ahıska ve Ahılkelek ovalarıdır. Ahıska topraklarının en önemli akarsuyu Kür Irmağı’dır. Ahıska’nın diğer irili ufaklı akarsuları toplanarak Hazar Denizi’ne dökülür. Ahıska toprakları tarıma elverişlidir, hayvancılık için de uygun şartlar bulunmaktadır.  

1944 yılına kadar Türk unsurunun hâkim olduğu bölge, 1944 yılında Türk nüfusun sürgün edilmesiyle büyük ölçüde boşalmıştır. Sonraki yıllarda bölgeye Gürcüler ve Ermenilerin iskânına çalışılmasına rağmen Ahıska ve çevresinde nüfus seyrektir.

AHISKA TARİHİ

Ahıska bölgesinin Gürcü kaynaklarında Meskhetiya olarak geçmesi nedeniyle Ahıska Türkleri “Misket yahut Mesket Türkleri” diye de anılmaktadır. Dolayısıyla Ahıska ya da Mesket Türkleri adlandırmaları etnik değil coğrafi bir adlandırmadır. Ahıska bölgesinin de içinde yer aldığı Kafkasya’da, Türklerin varlığının çok eskilere dayandığına ilişkin görüşler vardır. Makedonyalı İskender’in MÖ IV. yüzyılda Kafkasya’ya geldiğinde burada Türklerle karşılaştığı kaydedilmektedir. Daha sonraki dönemlerde Hunlar, Hazarlar ve Kıpçaklar bu topraklara gelmiştir.

Resim 1. Ahıska Türkleri’nin sürgünü illüstasyonu

Ahıska ve çevresi 1068 yılında Sultan Alparslan tarafından fethedilerek Selçuklu Devleti’ne katılmıştır. Zaman zaman Akkoyunlu, Karakoyunlu ve Safevî devletleri nüfuzu altında kalan Ahıska toprakları 1578 yılında Osmanlı Devletinin Kafkasya’yı fethi ile Osmanlı topraklarının bir parçası olmuş ve Ahıska şehri yeni kurulan Çıldır Eyaleti’nin başkenti olmuştur. 1578’den 1828’e kadar 250 yıl boyunca Osmanlı Eyaleti ve Anadolu Türklüğünün ayrılmaz bir parçası olan bölge, 1828-29 Osmanlı-Rus savaşı sonunda imzalanan Edirne anlaşması (14 Eylül 1829) ile Ruslara terk edilmiştir. Günümüzde, toplam nüfusu yaklaşık 600.000 olan Ahıska Türkleri, dünyanın dokuz farklı ülkesinde yaşamakta (Azerbaycan, Gürcistan, Kazakistan, Kırgızistan, Rusya, Türkiye, Ukrayna, Özbekistan ve ABD) ve yaşam koşulları yaşadıkları yerlere göre farklılık göstermektedir. Türkiye’de 40.000’den fazla Ahıska Türkünün yaşadığı tahmin edilmektedir.

AHISKA TÜRKLERİNİN ZORUNLU GÖÇLERİ VE SÜRGÜN HAYATI

1828-29 Osmanlı-Rus Savaşı sonunda Ahıska’nın Ruslara terk edilmesiyle Ahıska Türklerinin günümüze kadar devam eden ve baskılar altında geçen, göçebe-sürgün hayatı başlamıştır. 1853–1856 Osmanlı-Rus Savaşı’nda Osmanlı ordusuna yardım ettikleri gerekçesiyle Çarlık Rusya’sı tarafından acımasızca cezalandırılan Ahıska Türklerinin bir kısmı Rusya’nın baskısından kaçarak Erzurum’a sığınmıştır. 1877-1878 yıllarında, 93 Harbi’nin Osmanlı’nın mağlubiyeti ile son bulmasıyla Kafkasya’dan Anadolu’ya kitleler halinde göçler yaşanmıştır.  Birinci Dünya Savaşı yıllarında (1914-1918) Ahıska Türkleri, Gürcü ve Ermeniler tarafından yapılan insanlık dışı uygulamalara maruz kalmışlardır.

Resim 2. Osmanlı Rus Harbi

GÖÇ NEDENLERİ

1828-1829 Osmanlı-Rus Savaşı sonunda topraklarını Ruslara bırakmak durumunda kalan Ahıska Türklerinin ilk göçü 1829’da binlerce Müslümanın Rusya’daki anayurtlarından Anadolu’ya göç etmeleriyle başlamıştır. Bu yıldan günümüze kadar din ve ırk farkı nedeniyle Ahıska Türkleri baskılarla göçe zorlanmıştır. Ruslar Müslümanları; topraklarına el koyup yoksullaştırmak, sürgün ve katletmek, yetkilerini ellerinden alıp dini baskılar yapmak suretiyle göçe mecbur bırakmışlardır.

Rusya ‘Hristiyanlaştırmak’ ve ‘Ruslaştırmak’ politikaları ile Ahıska Türklerinin dinlerini vatanlarında özgürce yaşamalarına engel olmuştur. Eğitim çağındaki çocuklar başta olmak üzere, İslam karalanıp Hristiyanlık propagandası yapılarak, gelecek nesillerin kendilerinden farklılık teşkil etmeyen, yozlaşmış bir nesil olması amaçlanmıştır. Hristiyanlığa karşı kendi dinini savunan Müslümanlar ise acımasızca cezalandırılmışlar, hatta Sibirya’ya sürülmüşlerdir. Göçe zorlanma, vatanında dinini yaşayamama ve ibadetlerini yerine getirememe Ahıska Türklerine birçok zorluk yaşatmıştır.

Rusya uyguladığı dini baskıların yanında Müslüman ahaliyi sistemli olarak yoksullaştırmaya çalışmıştır. Vakıflarına el koymuş, arazilerini ya müsadere etmiş ya da Çarlık aristokrasisinin mülkiyetine verip bu topraklara Rus göçmenlerini yerleştirmiştir.  Rusya savaş sırasında Osmanlı yanlısı tavır sergileyen Ahıska Türklerini cezalandırmıştır. Böyle gördüğü bazı Müslüman köylerde ahâlinin malları yağmalanıp kadınlara Rus askerler tarafından tecavüz edilirken; erkekler sürgüne gönderilmiştir. Hristiyanların muaf olduğu vergiler Müslümanlara yüklenmiştir.

Müslümanların zorla askere alınması da bölgedeki memnuniyetsizlik sebeplerindendir. 1887’de, Rusların bu politikadan vazgeçmemesi üzerine Rus ordusunda askerlik yapmak istemeyen binden fazla Müslüman, Artvin ve Batum üzerinden bir göç dalgası başlatmış ve bunlardan 500’ü Rize’ye ulaşmıştır. Bölgeden yapılan göçlerin diğer bir sebebi de Ermenilerin, Revan ve Nahcivan bölgesinde çoğunluk olmaya çalışmaları nedeniyle bu bölgelere göç etmeleri ve sistemli olarak Müslümanların boşalttıkları yerlere Rusya tarafından yerleştirilmeleridir. Rusya, yapılan bu göçler sonucunda bir taraftan kendisine itaat etmeyeceğini düşündüğü Müslümanlardan kurtulmuş, bir taraftan da Müslümanların boşalttığı arazilere Hristiyanları yerleştirerek Kafkasya’yı Hristiyanlaştırmıştır.

Rusya, yoksul kitlelerin akınına uğrayan Osmanlı ekonomisinin daha zor duruma düşeceğini öngörmüş ve bu durumdan yeni çıkarlar elde etme planları yapmıştır.  Bu göçle birlikte Mesheti’nin kaderi Rusya’nın eline geçmiştir. 1829’da imzalanan Edirne Antlaşması ile Ahıska ve Ahılkelek savaş tazminatı olarak Ruslara terk edilmiştir. Bu savaşla birlikte Kafkaslardan Anadolu’ya, Ahıskalıların bitmeyen kitlesel göç süreci başlamış ve XIX. yüzyıl boyunca Osmanlı-Rusya arasında yaşanan savaş ve krizlerle devam etmiştir.  1853–1856 Osmanlı-Rus Savaşı’nda Osmanlı ordusuna yardım ettikleri gerekçesiyle Çarlık Rusyası tarafından acımasızca cezalandırılan Ahıska Türklerinin bir kısmı Rusya’nın baskısından kaçarak Erzurum’a sığınmıştır.

1921’den itibaren Ahıska Türklerine, Sovyetler Birliği tarafından artan derecede baskı ve şiddet uygulanmıştır. II. Dünya Savaşı’na kadar askere bile alınmadıkları hâlde savaş başlayınca Ahıska Türklerinden 40.000 kadarı Almanlarla savaşmak üzere, tecrübesiz oluşlarına bakılmaksızın cephelere gönderilmiş, 25.000 kadarı savaşta ölmüş, birçoğu da yaralanmış ve sakatlanmıştır. Kendi ülkelerinde temel ihtiyaçlarını sağlayamayan, dini inançlarının gereklerini yerine getiremeyen, beklentilerini karşılayamayan, yaşamlarını idame ettiremeyen Ahıska Türkleri için göç kaçınılmaz olmuştur.

GÖÇMENLERİN ETNİK VE SOSYOKÜLTÜREL YAPISI

AHISKA TÜRKLERİNİN ETNİK KÖKENİ

Ahıska Türklerinin kökenine ilişkin yazında üç farklı görüş vardır. Bu üç farklı görüşün sahipleri Ruslar, Gürcüler ve Türklerdir. Gürcü tarihi kaynaklarının iddiasına göre – ki kaynaklarda Ahıska Türkleri yerine “Mesh’’ veya “Mesketyalı’’ terimi kullanılmaktadır – Ahıska Türkleri “Gürcülüğünü terk etmiş’’, aslında etnik olarak Gürcü olan, öncesinde Hristiyan inancına sahip, ancak daha sonra Müslümanlaştırılmış/Türkleştirilmiş bir topluluktur. Bir başka anlatımla, bu iddiaya göre, Kars ağzıyla Türkçe konuşan, Hanefi Sünnî İslam inancına sahip Ahıska Türklerinin ataları, Osmanlı’nın Mesheti Cavahetya’da hüküm sürdüğü dönemde Müslümanlaştırılmıştır. Hatta Müslümanlaştırılmış bu Gürcülerin, iki bin yıl önce bölgede yerleşik olan Meshlerin soyundan geldiği de ileri sürülmektedir. Üçüncü görüş ise Türk kaynaklarının ortaya koyduğu görüştür. Bu görüş, Kıpçakların Ahıska Türklerinin atalarından biri olduğunu kabul etmekle birlikte Osmanlı’nın Mesheti Cavahetya’daki uzun süren istikrarlı varlığının buradaki bütün Türk unsurları yeni bir formda birleştirdiğini, Ahıska Türklerinin de bu formun unsurlarından biri olduğunu ileri sürmektedir. Ünlü tarihçi Akdes Nimet Kurat’da Kıpçakların Ahıska Türklerinin etnik oluşumunda pay sahibi oldukları görüşünü savunmaktadır.

Tüm bu farklı görüşlerden hareketle, belki de söylenebilecek en doğru şey, Ahıska Türklerinin; Kıpçaklar, yerli Oğuz karakterli Türkmenler (Karapapaklar/Terekemeler), Anadolu’dan gelen Türkler, Kürtler, çok az sayıda da olsa Müslümanlaşmış/Türkleşmiş Gürcülerden oluşan ve aynı kültür altında bütünleşmiş bir topluluk olduğudur.

Aslında “Ahıska Türkleri’’ adı, 1980’li yıllarda yaygınlaşmış yeni bir etnonimdir. Ahıska Türkleri, 1944 yılındaki sürgünden önce Ahıska bölgesinde yaşarlarken kendilerini Kafkas Türkleri olarak adlandırmaktaydılar. Sovyet rejimi boyunca birlikte yaşadıkları halklar da onları Türk olarak adlandırırken, Sovyet rejimi ise bir dönem Azerbaycanlı adlandırmasını kullanmıştır. Grubun Müslümanlaşmış Gürcüler olduğunu ispatlama çabasında olan Gürcistan ise Mesh veya Mesketyalı terimlerini tercih etmektedir. Batı yazınında İng. Meskhetian Turks veya İng. Meskhetians olarak adlandırılan Ahıska Türklerinin adlandırılması meselesinin siyasi boyutu vardır.

Ahıska Türkleri, Gürcülerin Mesh olarak adlandırdıkları Ahıska Türklerinin Müslümanlaştırılmış Gürcüler oldukları iddialarını Acaraların örneğini vererek eleştirmektedirler. Kendilerinin Acaralardan farklı olduğunu belirten Ahıska Türkleri, Gürcülerin onların gerçekten Gürcü olduklarına inanmaları hâlinde sürülmeyeceklerini belirtmişlerdir. Müslüman olan Acaraların etnik olarak Gürcü oldukları için sürülmediklerini belirterek görüşlerini desteklemektedirler. Dolayısıyla, Acara örneği, Ahıska Türklerinin Müslüman oldukları için değil, Türk ve/veya Türkiye’ye bağlılıkları nedeniyle sürüldüklerinin de en önemli kanıtıdır. Sürgün sürecine dair resmî Sovyet belgelerinde zaten sürgünün en önemli amacının Gürcistan-Türkiye sınırının güvenliğinin sağlanması ve sınır bölgesinin Türkiye yanlısı unsurlardan temizlenmesi olduğu açıkça ifade edilmektedir.

AHISKA TÜRKLERİNİN SOSYOKÜLTÜREL YAPISI

Ahıska ailesi ataerkil yapıya sahiptir. Kalabalık ailelerde yasça büyük olan erkeğin sözü geçer. Onun izni olmadan veya ona danışılmadan hiçbir iş yapılmaz. Oğul torun sahibi olmuş olsa bile evde babasının koyduğu kurallar geçerlidir.

Resim 3. Ahıskalı bir aile

Ahıskalı Türklerin değişmeyen bazı kuralları vardır. Yeni gelin büyüklerle, özellikle de erkeklerle konuşmaz. ‘Gelinluh etmah’ olarak tabir edilen bu davranış biçimi kişilerin konumu, kültürel bakış açısı, yetiştiği ortam ne olursa olsun uyulması gereken en önemli kurallardandır. Bu eylem bazen yıllarca uygulanır. Aile büyükleri izin verdikten sonra gelin onlarla sözlü iletişim kurmaya başlar. Karşılığında ‘yüz görumluği’ denen hediye verilir. Aile büyüklerine ve değer verilen yakınlara karşı uygulanan bir diğer eylem de ‘temenni almak’tır. ‘Taza’ gelin ellerini çapraz biçimde göğsüne koyarak başını eğer ve el öper. Gelinin eve bereket getirmesi temennisiyle ekşi hamur balla karıştırılıp gelinin eline sürülür; sütle ıslatılmış bir pamuk gelinin başına koyulur. Tatlı dilli olması için bacadan gelinin basına şeker dökülür.

Kadınlar evlerinin bereketinin kaçmaması için akşamları evi dışarıya değil, ocağa doğru süpürmeye dikkat ederler.  Nazar değmemesi için evin giriş kapısına göz dikeni veya üzerlik asılır.

Müslüman Sünni inancına sahip Ahıskalı Türkler, Ramazan ve Kurban bayramlarına çok önem verirler. Bayram namazlarından sonra ilk iş olarak yaşlıları ziyaret ederler ve bu ziyaretler sadece akrabalara yapılmaz, hiçbir yaşlı veya hasta unutulmaz. Ahıskalı Türkler bulundukları her coğrafyada bu geleneğe sadık kalmışlardır. Belki de yaşanan göçler, ayrılıklar bu insanları birbirine bu kadar bağlı kılmıştır.

GÖÇMENLERİN YAŞADIĞI SIKINTILAR

Kurulduğundan beri Kafkasya’da egemenlik kurmak isteyen Rusya, XIX. yüzyılda Osmanlı Devleti’nin zayıflamış olmasından faydalanarak bu politikasına hız vermiştir. Rusya’nın saldırılarıyla güçsüzleşen Osmanlı, topraklarının büyük bir kısmını kaybetmiştir. Rusya da bölgede siyasi hâkimiyetini tahsis ettikten sonra kültürel ve ekonomik alanda da egemenlik kurmak istemiştir. Bu amaçla bölgede baskıcı politikalar izlemiştir. Rusların bölge halkını Ruslaştırma ya da Hristiyanlaştırma politikasına boyun eğmek istemeyen Kafkas halkı bilhassa Anadolu’ya kitleler halinde göç etmeye başlamıştır. Bu göç eden topluluklardan biri de Ahıska Türkleridir.

GÖÇMENLERİN ULAŞIMDA YAŞADIĞI SIKINTILAR

Anadolu’ya geçmek isteyenler bu isteklerini Rus ve Osmanlı makamlarına ileterek göç edebilmişlerdir. Göçmenler genellikle deniz yoluyla Samsun ve Trabzon Limanları’na gelmiştir. Bunun yanı sıra Kars, Ardahan, Oltu ve Kağızman’dan geçenlerin genellikle yanlarında sürüleriyle geldiği görülmüştür. Bazen izin verilen kişilerin arasına karışarak kaçak yollardan girmeye çalışanlara rastlansa da bunların sayısı oldukça azdır. Bazen de Anadolu’ya girmek isteyen Ermenilere rastlanmıştır. Bunu engellemek isteyen Osmanlı Hükümeti, Ermenilerin topraklarına girmemesi için her türlü tedbirin alınması hakkında padişah kararnamesi çıkarmıştır.

Göçmenlerin ulaşım konusunda yaşadıkları sıkıntıları ele alacak olursak karşımıza iki büyük sıkıntı çıkmıştır: güvenli bölgelere ulaşmayı sağlayacak nakil araçları ve deniz kazaları. Göç esnasında deniz yolunu kullanmak zorunda kalan göçmenler Osmanlı, Rus, İngiliz, Yunan gemileri haricinde özel gemiler ve sandallar ile taşınmış ve araçlar ayarlandıktan sonra da yer darlığı, dolandırıcılık, gibi sıkıntılar da yaşanmıştır. Elverişli olmayan tekne, sandal gibi araçların ulaşımda kullanımı zaman zaman deniz kazalarına yol açmıştır.

SAĞLIK SIKINTILARI

Deniz yolculuğu süresince ve sonrasında var olan kötü beslenme koşulları ve salgın hastalıklar göçmenlerin göç esnasında yaşadığı en ciddi sıkıntılar arasındadır. 1903 yılında Batum, Dağıstan ve Ahıska’dan İstanbul’a gelerek Maltepe Vapurunda toplanan göçmenlerin mevsimin kış olmasından dolayı bir hayli sefalet çektiği görülmüştür. Bu göçmenlerin Yenişehir ve İnegöl’e iskânı kararlaştırılmıştır.

Göçmen taşıyan gemilerden birisi de İstanbul’a gitmek isterken, muhtemelen yolcular arasında salgın hastalık görülmesinden dolayı Sinop Limanı’nda karantinaya alınmıştır. Hükümet tarafından salgın hastalığın önüne geçmek için salgın hastalık olan yerlerden geleceklerin muayene edilmesi ve hasta olanların gemiye bindirilmemesi emredilmiştir. Muhacirlerin çiçek ve tifüsten etkilenmemesi için de iki doktor görevlendirilmiştir.

GÖÇMENLERİN İSKANINDA KARŞILAŞILAN SIKINTILAR

Göçmenler Anadolu’daki nüfus yapısını değiştirdikleri için göçmenlerin iskânında asayişin korunması ve tarım alanlarının işlenerek üretimin artırılması ana amaç olmuştur. Bu durum göz önüne alınarak Anadolu’da göçmenler için yeni yerleşim birimleri oluşturulmuştur. Bursa, Çorum ve Adana Ahıska Türklerinin başlıca iskan bölgeleri olmuştur.

Göçmenler ve Osmanlı arasında yaşanan en büyük sıkıntı iskândır. Bu konuda karşılaştıkları ilk sorun uygun arazi seçimidir. Göçmenler yerleştirildikleri bölgeyi ya beğenmemişler ya da iskân edilen akrabalarıyla aynı bölgeye yerleştirilmek istemişlerdir. Ancak bu Balkanlar ve Kafkaslardan gelen yoğun göç hareketleri yüzünden her zaman mümkün olmamıştır.

İskân esnasında yaşanan sıkıntılara örnek verecek olursak; 1894 yılında Çorum’a yerleştirilecek olan 700 kadar göçmen burada boş arazi bulunamamasından dolayı Yozgat ve çevresine gönderilmiştir. Göçmenler yerleştirildikleri bölgeyi beğenmeyip yerli halkın arazisine yerleşmeye çalışınca da bölgede sıkıntı yaşanmıştır. Ayrıca göçmenler, toplu olarak iskân edilmeleri mümkün olmadığında gruplar halinde yerleştirilme önerisine de karşı çıkmışlardır.

GÖÇMENLERİN ENTEGRASYON SÜRECİ

Rusya, kurulduğu günden bu yana Kafkasya’nın verimli topraklarına, sahip olduğu doğal kaynaklara gözünü dikmiş ve Osmanlı’yla sık sık söz konusu coğrafya için özellikle XVI. yüzyıldan itibaren karşı karşıya gelmiştir. 1828-1829 yılındaki Osmanlı Rus Harbi Rusya’nın galibiyetiyle sonuçlanınca, 14 Eylül 1829’da imzalanan Edirne Antlaşması ile Osmanlı Kafkasya’daki tüm haklarından vazgeçmiş ve Rusya Ahıska, Poti, Anapa, Ahılkelek ve Gürcistan’ı resmi olarak ele geçirmiştir. İran’ın bölgede Rusya’nın karşısına çıkmaya çekinmesiyle beraber Osmanlı 93 Harbi’ne giden süreçte Rusya’nın karşısında duran tek kuvvet olarak bölgedeki Türk ve Müslüman halkların haklarını ve canlarını korumaya çalışmıştır.

Rusya’nın güçlenmesinden rahatsızlık duyan Avrupa devletleri 1854 yılında başlayan Kırım Savaşı’nda Osmanlı’ya destek vererek Rusların gerek Balkanlar’da gerek Kafkasya’daki ilerleyişinin önünü kesmek istemiş fakat başarılı olamamışlardır. Bölgedeki hâkimiyetinden vazgeçmek istemeyen Rusya ise Kafkasya bölgesinde bir Ruslaştırma ve yıldırma politikası izleyerek Çerkesler, Acaralılar ve Ahıska Türkleri gibi Kafkas topluluklarının Anadolu’ya göç etmeye başlamasına sebep olmuştur. Hâlâ Rusya’yla olan savaşına devam etmekte olan Osmanlı 1878 yılında imzalanan Yeşilköy ve ardından bu antlaşmadaki birkaç maddenin değişmesiyle oluşturulmuş Berlin Antlaşması’nın imzalanmasıyla sınırlarını Edirne Antlaşması’nda bahsedilen sınırların da gerisine çekmek zorunda kalmıştır ve bu durum Anadolu’ya göçe büyük bir hız kazandırmıştır.

Göç isteklerini hem Rus hem Osmanlı yetkililerine bildiren Ahıska Türkleri Samsun ve Trabzon limanlarına getirilerek buradan Bursa gibi uygun iskân yerlerine dağıtımları sağlanmıştır. Resmi işlemler doğrultusunda Anadolu’ya göç eden halkın yanında bir o kadar da kaçak olarak Anadolu’ya yerleşmek isteyen Ahıska Türkü olmuştur. Bu insanlar tekrar Rus zulmünün eline atılmak istenilmediği için Anadolu’ya girdikten sonra Rus tabiiyetinden vazgeçeceklerine ve geri dönmeyeceklerine dair bir senet yapma suretiyle Anadolu’ya kabul edilmişlerdir.

Anadolu’nun çeşitli bölgelerine iskânı sağlanmış Ahıska Türklerinin iaşe masrafları yerli ahali tarafından karşılanmış; ahalinin bu yardımı gerçekleştirmeye gücünün yetmediği durumlarda, göçmenlere ilk hasadı alıncaya kadar yaklaşık iki yıl süreyle mirîden ödenek ayrılmış ve bu ödenek muhtar ve ihtiyar meclisleri aracılığıyla ihtiyaç sahibi göçmenlere ulaştırılmıştır. Zaten hâlihazırda 1864 yılına kadar göçenlerin yarısı fakir kabul edilmiş ve kendilerine bulundukları kaza emvalinden günlük yarımşar kıyye ekmek ayni veya bedeli nispetinde nakit olarak ödenmiştir. 1860’lı yıllardan sonra Osmanlı’nın Kafkasya’daki kaybı artık bir kesinlik kazanmış ve göçlerin artmasıyla göçmenlerin ianesi ve iaşesi büyük bir sıkıntı hâline gelmiştir. Devlet bu ekonomik zorluğu aşabilmek için 29 Haziran 1899’da nüfuz tezkiresi, mürur, pasaport, tapu gibi işlemlerde muhacirlerin masraflarını karşılamak amacıyla çeşitli bedeller mukabilinde pul alınmasını zorunlu kılan bir kanun çıkartmıştır. Muhacirlerin iskânında kullanılmak üzere Ziraat Bankası tarafından piyango biletleri satılması yoluyla gelir temin edilmeye çalışılmıştır. Hükümet, muhacirlere yardımda bulunanları Ceride-i Havadis ve Takvim-i Vekâyi’de yayınlayarak muhacirlere yönelik yardımı teşvik etmiştir.

R

Göçün ilerleyen dalgalarında Anadolu’daki iskân bölgelerinin daha önce göçen etnik gruplara tahsis edilmesinden dolayı Ahıska Türklerinin yeni yaşayacakları yerleri seçme konusunda diğer göç grupları kadar şanslı olmadığı görülmüştür. Son iskân çalışmalarında hükümet ve Ahıska Türkleri arasında anlaşmazlıklar yaşanmış, Ahıska Türkleri de diğer göçmenlerin yerleştirildiği topraklara benzer niteliklere sahip bölgelerde yaşamak ya da daha önce Anadolu’ya yerleşmiş akrabalarının yanında iskân edilmek istemişlerdir. Bu konuda elinden bir şey gelmeyen Osmanlı Devleti, 1894 yılından sonra gelecek göçmenlere kendilerine gösterilecek araziye itiraz etmeden yerleşeceklerini ve iskân sonrası tüm vergileri kabul edeceklerini taahhüt eden bir senet imzalatmaya başlamıştır.

Hükümet ve göçmenlerin anlaşamadığı bir diğer konu ise tabiiyet ve askerlik olmuştur. Hükümet tarafından askerlik yoklamasına tabii tutulan Ahıska Türkü gençlerden bazıları henüz yeni yaşamlarına uyum ve geçimlerini sağlayamadıkları gerekçesiyle askerlikten muaf tutulmayı istemiştir, bazı Ahıskalı gençler ise Rus tabiiyetinden çıkmadan Anadolu topraklarında ikamet etmeye başlamış ve bu sayede askerlikten kaçma durumu söz konusu olmuştur. Bu durum ve istekleri göz önüne alınmış, Rus tabiiyetinden çıkmayanlarla ilgili gerekli işlemler yapılmış ve 27 Şubat 1889’da çıkarılan iradeyle göçmenlerin göç tarihinden itibaren altı yıl askerlikten muaf olmaları kabul edilmiştir.

22 Aralık 1905’te muhacirleri daha efektif bir şekilde yönlendirmek için Muhacirin-i İslâmiye Komisyonu kurulmuştur. Bu komisyonla beraber muhacirlerin iskân edildiği vilayetlere muhacirin memuru ve bir kâtip tayin edilmiş, göçmenlerin kaydının daha sağlıklı tutulması ve Anadolu’ya göç edip birbirlerini bulamayan akraba göçmenlerin iletişimi sağlanmıştır.

Ahıska Türkleri her ne kadar Anadolu halkı kültüründen ve dilinden çok uzak olmasa da göçmenliklerini çok uzun süre sindirememişler ve kapalı bir toplum olmuşlardır. Evlilikleri kendi aralarında gerçekleşmiş ve kendi yaşam alanlarını uzun süre yerel halkın yaşam alanıyla karıştırmamışlardır.

Genel olarak tarımla uğraşmış olan Ahıska Türkleri Anadolu’da, barındırdıkları büyük alim ve din bilgini popülasyonuyla tanınmış, bu alim ve din bilginleri devletin yaptığı fakirlik yardımlarını kabul etmeyerek Anadolu topraklarında hocalık ve muallimlik yaparak geçimlerini sağlamışlardır.

GÖÇÜN GÜNÜMÜZE YANSIMALARI

Ahıska Türkleri günümüzde kendi yönetimi altında olmayan tek Türk topluluğudur. Bu durum hem Ahıska Türkleri için hem de tüm Türk toplumları için acı vericidir. Ahıska Türkleri XX. yüzyıl başlarına kadar kendi vatanlarında yaşayan bir toplumdu. 1921 yılında Moskova Anlaşması’yla Sovyetler Birliğine katılmış olan Ahıska Türklerinin yaşamları oldukça değişmiştir. Sovyet yönetimi, o dönemde zorla Gürcistan sınırları içerisinde bıraktıkları Abhaz, Asetin ve Acarlara özerk cumhuriyet kurma hakkı tanırken, Ahıska Türklerini yok saymıştır. Ahıska Türklerinin, Türk ve Müslüman kimliği taşımaları Sovyet yönetiminin kendilerine özerk cumhuriyet kurma şansı vermemesinin en büyük nedeni olarak görülmektedir ve bu noktada üzerlerinde acı sonuçlar doğuran politikalar uygulanmıştır. Bu politika etkilerini şiddetlenerek devam ettirmiş ve Ahıska Türklerinin yaşamlarını kısıtlamıştır. Etnik kimliklerini yok etme çalışmalarıyla devam eden bu politikalar doğrultusunda önce Ahıska Türklerinin Azeri kimliğini kabul etmeleri istenmiş ve dilleri zorunlu olarak Azericeyle değiştirilmiştir. Bu değişimlerin Ahıska Türklerini, Müslüman ve Türk kimliklerinden yeterince uzaklaştıramadığını gören Rusya, daha sonra Ahıska Türklerine Gürcü dili ve kültürünü empoze etmeye çalışmıştır.

1944 yılında Stalin’in kararıyla Orta Asya’ya sürgün edilen toplum sürgün boyunca çok fazla kayıp vermiştir. Zamanla Ruslar, Özbekleri dolduruşa getirmiş ve çıkan Fergana olaylarıyla Ahıska Türkleri bu bölgeden de ayrılmak zorunda kalmışlar, yeniden sürgüne maruz kalmışlardır.

Türkiye’de yaşayan Ahıska Türklerinin büyük çoğunluğunu, 1921’de Ahıska’nın Rusya’ya bağlanmasıyla Türkiye’nin Artvin ve Ardahan illerine göç etmiş Ahıska Türkleri oluşturmaktadır. Ayrıca, 1944’te sürgünün gerçekleştiği dönemde binlerce Ahıskalı, Rus askerleriyle çarpışmış ve onlarca kişinin hayatını kaybetmesi pahasına Türkiye’ye geçmeyi başarmışlardır. Bu göç edenler ve akrabaları halen Türkiye’nin Artvin, Ardahan, Ağrı, Bursa, İzmir, Ankara, İstanbul ve diğer bazı yerleşim birimlerinde yaşamaktadırlar. Sovyetler Birliği’nin dağılmasından sonra Türkiye’ye gelip yerleşen Ahıska Türklerinin nüfusu 50 bini aşmıştır. Bu nüfusun da büyük çoğunluğu Iğdır, İstanbul ve özellikle Bursa şehrine yerleşmiştir. 2006 yılı verilerine göre 190 bin nüfusla Ahıska Türklerinin en fazla yaşadığı ülke Türkiye olmuştur.

Çarlık Rejimi ve daha sonra da Sovyet yönetimi altında yaşayan Ahıska Türkleri her zaman kendisini Türkiye’ye daha yakın hissetmiştir. Bu nedenle Ahıska Türkleri daha çok Türkiye’ye sığınmışlardır. Rusya’nın güneyindeki Krasnodar ve Rostov Bölgesi’ne yerleştirilen Ahıska Türklerine, Rusya vatandaşlık hakkı ve devamlı ikamet izni vermemiştir. Bu nedenle, Ahıska Türkleri 2-3 ayda bir geçici ikamet izinlerini yenilemek zorunda kalmıştır. Aynı zamanda mal mülk edinememiş, birçok işte çalışamamış ve okullarda çocuklarına kötü muameleler edilmiştir. Ahıska Türklerinin bu acı dramını Birleşmiş Milletler Mülteciler Yüksek Komiserliği de fark etmiştir. Ayrıca, ABD yönetimi devreye girmiş ve bazı Ahıska Türklerini mülteci olarak ülkesine kabul etmiştir. Böylece, Ahıska Türkleri 2004 yılı sonundan itibaren kafileler halinde ABD’ye göç etmeye başlamıştır.

Günümüzde Ahıska Türkleri 15’e yakın ülkede ve 100’den fazla bölgede yaşamaktadır. Bunların yaşadıkları ülke veya idari yerleşim birimlerine göre sosyal, kültürel ve eğitimle ilgili birçok problemleri doğal olarak ortaya çıkmaktadır.

Gürcistan’daki mevcut ekonomik durum, Gürcülere göre Ahıska Türklerinin Gürcistan’a dönmelerini imkansız kılmaktadır. Ancak, Gürcistan böyle bir göç başlattığında uluslararası kuruluşlar Gürcistan’a ekonomik destek vereceklerini beyan etmiştir. Özellikle, Avrupa Konseyi’nin başlattığı çalışmalar sonucu Gürcistan son dönemlerde yeni adımlar atma çabasına girerek, Ahıska Türklerinin anavatana dönüşüyle ilgili sözde programlar hazırlamaya başlamıştır.

Ahıska Türklerinin dönmelerini engelleyen en önemli faktör Ermenistan’ın Gürcistan’a yaptığı baskıdır. Gürcistan 29 Nisan 1999’da Avrupa Konseyi’ne üye olmuş ve Avrupa Konseyi’ne giriş şartı olarak Ahıska Türklerinin Gürcü kültürüne ve kimliğine entegre olmaları gerektiğini öne sürmüş, ancak bu şekilde anavatanlarına dönmelerine izin veren hukuki bir çerçeveyle Ahıska topraklarına kabul edileceklerini ve Ahıska Türklerine Gürcistan vatandaşlığı elde etme hakkı tanıyacağını beyan etmiştir. Avrupa Konseyi de dönüş sürecinin 2011 yılına kadar tamamlanmasını istemiştir. Gürcistan Parlamentosu 22 Haziran 2007’de Ahıska Türklerinin Ahıska’ya dönmesine yönelik yaptığı görüşmesinde: 134 lehte 14 aleyhte oyla Ahıska Türklerinin öz vatanı olan Ahıska’ya (Güney Gürcistan) dönemeyecekleri kararını almıştır. Şimdiye kadar önemli bir çalışma yapmayan Gürcistan önümüzdeki dört yıl içinde bu sürecin tamamlanmasının imkânsız olduğunu öne sürerek zaman uzatmak, zaman uzadıkça da Ahıska’ya döneceklerin sayısını azaltmak istemektedir.

Ahıska Türkleri kendilerini bir arada tutacak ve anavatana dönüşleri konusunda kendilerine yardımcı olacak bazı kültür merkezleri, dernekler ve cemiyetlere sahiptirler. Türkiye’deki çatı kuruluşları Dünya Ahıska Türkleri birliği (DATÜB) , Ahıskalılar Vakfı, Bizim Ahıska dergisi,  Ahıska Ajans, Ahıskapress, Sürgüne Uğramış Ahıskalıların Haklarını Koruma Derneği ve daha birçoğu hem Türkiye hem de yakın coğrafyada seslerini duyurmaya çalışan oluşumlardır.

1992 yılında Ahıska Türklerinin İskânına Dair Kanun çıkınca Türkiye’ye göçler hızlanmıştır. Bu kanuna göre iskân, geçim, sağlık ve iş bulma gibi birçok alanda destek verileceği ve gerekli şartlar altında çifte vatandaşlık hakkı tanınabileceği belirtilmiştir. Bu mevzuata sonradan eklenen madde ise şu şekildedir ve bu madde Ahıska Türklerinin vatandaşlık haklarını daha hızlı bir şekilde almalarını sağlamıştır:

1/1/2009 tarihinden önce ikamet tezkeresi almak suretiyle Türkiye’de ikamet eden Ahıska Türklerine bu maddenin yürürlüğünden itibaren 3 ay içinde müracaat etmeleri halinde; milli güvenlik açısından sakıncası olmamak şartıyla, 11/2/1964 tarihli ve 403 sayılı Türk Vatandaşlığı Kanunu ve diğer ilgili mevzuatta öngörülen şartlar aranmaksızın, başvuru tarihinden itibaren 6 ay içinde Türk vatandaşlığına alınarak çifte vatandaşlık statüsü sağlanır. Çifte vatandaşlık statüsü sağlananlar, Bakanlar Kurulunca belirlenen yerlerde iskân edilirler.

1993 -1995 yılları arasında 500 aile iskânı düşünülse de sadece 200 ailenin Türkiye’ye ulaşımı ve iskânı sağlanmıştır. 1992 yıllarından günümüze kadar devam eden göçler zaman zaman azalış ve artış göstermiştir. 2009 yılında, mevzuattaki bu ek ile başvuru sürecindeki Ahıska Türklerinin bekleyişini hızlandırmak amaçlanmıştır. Halen ülkemize kafile ya da bireysel göç devam etmektedir. Türkiye’ye gelmelerinde etkin kuruluş 2013 yılında kurulmasından bu yana Göç İdaresi Genel Müdürlüğü’dür. Türkiye’ye gelmeye devam eden ve burada yaşayan Ahıskalıların da vatandaşlık hakkı kazanmasında yardımcı olan bu kurumumuz Ahıska Türlerinin yerleştirilmesinde de etkin rol oynamaya devam etmektedir.

Bugünkü nüfusu 600.000 dolayında olan Ahıska Türklerinin dünyada en fazla bulundukları ülkeler ise Türkiye, Kazakistan, Rusya Federasyonu, Azerbaycan ve Kırgızistan’dır. Ahıska Türkleri geniş bir alana sürülmelerine ve buna bağlı olarak geniş bir coğrafyada yaşamalarına rağmen, Türklüklerinden hiçbir şey kaybetmemiş ve bugüne kadar, kendi bünyelerinde, Türk adını ve kimliğini yaşatmasını bilmişlerdir.

KAYNAKÇA

  1. Zeyrek, Y. ‘‘Ahıska Bölgesi ve Ahıska Türkleri’’; Ankara; 2001.
  2. Özözen S, İbrahimov A. ‘‘Kafkaslar’dan Sürgün Bir Toplumun Bitmeyen Göçü: Çanakkale’de Ahıska Türkleri’’; İzmir; 2013.
  3. Yılmaz A, Mustafa R. ‘‘1992 Sonrası Türkiye’ye Göçen Ahıska Türklerinin Göç, İskân ve Uyum Sorunlarına İlişkin Bir Araştırma, Bursa Örneği’’; 2014.
  4. Günay, N. ‘‘Osmanlı’nın Son Döneminde Ahıska Türklerinin Anadolu’ya Göç ve İskânı’’; 2012.
  5. Kurt, S. ‘‘Ahıska Türkleri İle Ahıska Yurdunun Türkiye İçin Önemi’’; 2017.
  6. Alım M, Doğanay S, Şimşek, O. ‘‘Ülkemize Yönelik Göçlere Bir Örnek: Ahıska Türkleri’’; 2006.
  7. Hasanoğlu, İ. ‘‘Ahıska Türkleri: Bitmeyen Bir Göç Hikâyesi’’; 2016.
  8. Seferov R, Akış A. ‘‘Sovyet Döneminden Günümüze Ahıska Türklerinin Yaşadıkları Coğrafyaya Göçlerle Birlikte Genel Bir Bakış’’; Türkiyat Araştırmalara Dergisi; Ankara; s393; 2008.
  9. TRT Avaz. ‘‘Ahıska Türkleri’’; 3. Bölüm.
  10. MEVZUAT, 3835 Sayılı Ahıska Türklerinin Türkiye’ye Kabulü Ve İskânına Dair Kanun.
Up Next: ARAP BAHARI