İNSAN GELİŞTİRME TEKNOLOJİLERİ

BİYOETİK İKİLEMLER ÇALIŞMA GRUBU

· 26 dk okuma süresi >

YAZARLAR

1 Sena Nur KEKEÇ*

2 Burçin AKBULUT

2 Ayşenur ERDAL

3 Hatice Nur ÖZGÜÇ

  1. Ankara Üniversitesi Tıp Fakültesi
  2. Hacettepe Üniversitesi Tıp Fakültesi
  3. Ufuk Üniversitesi PDR

*İletişim: sena.nur.kekec21@gmail.com

İçindekiler

İnsan Geliştirme Teknolojileri Nelerdir?

İnsanlar yüzyıllardır biyolojik sınırlarının üstesinden gelmek veya sözde kusurlarını gidermek için çabalamaktadırlar. 21. yüzyıldan önce, çiçek hastalığı, kızamık, çocuk felci gibi hastalıkları önleme amaçlı yapılan aşılar; şimdilerde her birimizin elinde olan ve ayrılmaz bir parçamız haline gelen akıllı telefonlar; hatta ve hatta her sabah uyanmak, kendimize gelmek için içtiğimiz kahve bile bu geliştirme uygulamalarının örnekleridir. Günümüzde ise hızla gelişmekte olan bir dizi teknolojiye şahit olmaktayız. Gen düzenlemeleri, yapay zekâ gibi uygulamalarla gelişimin geçmişe kıyasla çok daha öteye gittiği su götürmez bir gerçektir.

Birçok insan için, insan geliştirme terimi önce plastik cerrahinin görüntülerini çağrıştırmaktadır. Gerçekten de, cerrahi ve protez tekniklerinin geliştirilmesi, yaşlanma ve zindelik ile ilgili sosyal kaygılar ve bu endişelerle başa çıkmak için vücut değişikliklerine güvenme durumu, bu prosedürleri yirmi birinci yüzyılda yaygın hale getirmiştir. İki tür plastik cerrahi vardır: konjenital anormallikleri veya bir yaralanmadan kaynaklanan hasarı düzeltmek için yapılan rekonstrüktif prosedürler ve hastalığın tedavisi olarak değil, yalnızca estetik kaygılarla uygulanan kozmetik prosedürler. Her ikisi de fiziksel ve sosyal işlev kararlarına bağlıdır, ancak aynı zamanda görünüm hakkındaki ideallerle de ilgilidir.

Günümüzde yaygın olarak kullanılan bir başka geliştirme türü olan kimyasal arttırıcılar ise, insanların daha az uyumasına, daha fazla çalışmasına ve daha fazla zihinsel keskinliğe sahip olmalarını sağladığı söylenilen ilaçlardır. Çok az klinik kanıt bu iddiayı desteklese de, performansın arttığı inancı, Alzheimer hastalığı, narkolepsi ve dikkat eksikliği bozukluğu için tasarlanmış ilaçların etiket dışı kullanımlarına artan bir talep yaratmaktadır. Konsantrasyonda zorluk çeken veya belirli görevlerde daha iyi performans göstermek isteyenler, dikkat eksikliği bozukluğu tanısı almaya ve bu tür uyarıcı ilaçları tüketmeye teşvik edilmektedir.

Moleküler genetik bilimi, sağlık ve hastalık durumlarında insan biyolojisi hakkında bir fikir geliştirmede son zamanlarda önemli ilerlemeler kaydetmiştir. Artık altta yatan hastalığın genetik kusurlarını değiştirmeyi ve iyileştirmeyi mümkün kılan gen terapisi ve ilgili gen temelli terapiler üzerinde çalışılmaktadır. Hatta artık tedaviden öte, insanların genlerini değiştirerek bir geliştirme yapılıp yapılamayacağı üzerinde durulmaktadır. Bu çalışmalar umut verici olsa da, birçok etik kaygıyı da beraberinde getirmektedir.

İşin daha mühendislik tarafından bakarsak, insan geliştirme teknolojilerinin tam olarak ne ifade ettiğini anlamak için şu ayrımı iyi yapmak gerekmektedir: Herhangi bir teknolojiyle insan geliştirme teknolojilerinin en büyük farkı, teknolojinin insanın bir uzantısı haline gelip gelmemesidir. Örneğin diz üstü bilgisayarlar bir insan geliştirme teknolojisi olarak sayılmazken, günümüzde yanımızdan ayırmadığımızı düşündüğümüzde akıllı telefonlar veya akıllı saatler ise bu teknolojinin bir parçasıdırlar. Başka bir deyişle, bu tanımla herhangi bir teknolojinin insan geliştirme olarak görülebilmesi için insanların yaşam deneyiminin kalıcı ve sezgisel bir parçası olması gerekmektedir. İnsanı geliştirmenin nihai amacı dışsal bir teknolojiyi içsel hale getirmektir.

 İnsan geliştirme teknolojileri üç ana kategoride değerlendirilebilmektedirler:

Kopyalama Yoluyla Geliştirilen Teknolojiler

İnsanların temel yeteneklerini kopyalayan teknolojilerdir. Hedef kitlesi engellilerdir ve protez uzuvlar, işitme cihazları, ses sentezleyicileri gibi teknolojiler bu kategoride değerlendirilmektedirler.

Bu kategori en yaygın kullanılan teknolojilerden oluşmaktadır. Her ne kadar diğerlerine kıyasla daha az heyecan verici gibi görünseler de, temelde en çok ihtiyaç duyulan teknolojileri kapsamaktadırlar. Kopyalama yoluyla geliştirilen teknolojilerin ortaya çıkış amacı insanda zaten var olan yeteneklerin, bu yeteneklerini sonradan kaybetmiş veya doğuştan bu yeteneklerden yoksun olan insanlar için kopyalanmasını sağlamaktır. Bu cihazların şüphesiz en büyük faydaları psikoloji üzerinedir.

Başka bir açıdan bakıldığında kopyalama yoluyla geliştirilen teknolojiler yaşlanmanın geciktirilmesini sağlamak için de kullanılabilmektedirler. Geliştiriciler suni güç sağlayarak yaşlıların baston, tekerlekli sandalye gibi araçlara ihtiyaç duymalarını engelleyebilir, uç durumlarda yaşlandıkça zayıflayan beş duyunun eski haline döndürülmesini de sağlayabilecek hale gelebilmektedirler. Bu durum çalışan insanların yaşlandıklarında da işlerinin başında kalabilmelerini ve yaşlarıyla ilgili uğrayacakları ayrımcılıkların ortadan kalkmasını sağlamaktadır.

Bu kategoride daha somut örnekler vermek gerekirse aşağıdaki şirketleri sayabiliriz:

•Naked Prosthethics, parmakları ampute kişiler için özel el protezleri üreten bir şirkettir. Kullanıcılarına son derece yüksek düzeyde el becerisi sağlayan ilk parmak protez üreticilerinden biridir.

• Google tarafından desteklenen Liftware, el titremeleri veya sınırlı el hareketliliği nedeniyle standart çatal kaşıklarla yemek yemekte zorluk çeken bireyler için  özel kaşık ve çatal gibi yemek gereçleri sağlamaktadır.

• EksoWorks, endüstriyel ve rehabilitasyon amaçlı dış iskeletler oluşturmaktadır. Kullanıcıların yapay güç ve dayanıklılık için vücutlarına (genellikle gövdeden yukarı) giydikleri cihazlardır. Bu cihazlar, inşaat, otomatik üretim ve hatta fizik tedavi gibi alanlarda kullanıcılara yardımcı olmak için farklı çeşitlere sahiptir.

• eSight, yasal olarak kör (Yasal körlük, kişi gözlük veya kontakt lens kullanmasına rağmen %10’dan az görme veya 20 dereceden dar görme alanına sahip olma durumu olarak tanımlanmaktadır.) olan kişilere çevrelerini görme yeteneği sağlayan, gözlüğe benzer giyilebilir bir cihazdır. Cihazda ön tarafta, göze yakın kalitede bir ortam yakalayan ve kullanıcının gözlerinin önünde duran bir ekranda görüntüleyen kameralar bulunmaktadır.

• MotionSavvy, sağırlar için kişisel çevirmen olarak işaret dilini konuşmaya ve konuşmayı da işaret diline çeviren bir platformdur. Bu ürünler şu anda sağır bireylerin çalıştığı işletmelere yönelik olsa da, gelecekte akıllı telefonlardaki uygulamalarda da kullanılabilir ve işaret dili herkes için anlaşılır hale gelebilir.

• Tamamen implante edilebilen koklear implantlar birkaç yıldır piyasadadır ve biyonik kulak olarak da adlandırılmaktadır. Cochlear Implants böyle bir cihazı geliştiren ilk şirketlerden biridir. Bu ürün, harici bir işitme cihazının takılmasına gerek kalmadan işitme kabiliyetini bireye yeniden kazandırmaktadır. İç kulağa yerleştirilen bu cihazlar ses dalgalarını yakalar, işler ve elektronik olarak işitme sinirini uyarırlar.

• Bioprinting, 3D baskı tekniklerini kullanarak organik dokular (organlar, kemikler, deri vb.) oluşturma işlemidir. Bu teknoloji hala ilk aşamalarında olmasına rağmen, tıp endüstrisini ve tipik olarak sağlık hizmetini ele alış biçimimizi tamamen yeniden tanımlama potansiyeline sahiptir.

Destekleme Yoluyla Geliştirilen Teknolojiler

Herhangi bir konuda yeteneğimizi geliştiren teknolojiler bu kategoriye girmektedirler. Örnek olarak yapay bir şekilde gücümüzü artıran giyilebilir teknolojiler, görüşümüzü normal sınırların ötesine taşıyan cihazlar verilebilir.

Destekleme, insanlar tarafından yapılması zaten mümkün olan şeylerin daha iyi şekilde yapılmasını amaçlayarak geliştirmeyi bir adım öteye taşımaktadır. Daha hızlı koşmak, daha yükseğe zıplamak, daha fazla dayanıklılığa sahip olmak gibi hedefleri vardır. 

İnsanların yeteneklerinin geliştirilmesinde bilgisayarların da bir rolü olduğu yadsınamaz bir gerçektir. 1990’lı yıllarda verdiği bir röportajda Steve Jobs bilgisayarın zihin için bir bisiklet gibi olduğunu, insanların daha önce mümkün olmayan bir derecede düşünmesine, yaratmasına ve iletişim kurmasına izin verdiğini belirtmiştir.

Doğal yeteneklerimizi destekleyen insan geliştirme teknolojileri giyilebilir (dış iskelet gibi) veya vücut modifikasyonu (biyonik gibi) şeklinde olabilir. Bu da akıllı telefonlar veya akıllı saatler gibi şeylerin insan geliştirme alanına girdiği anlamına gelmektedir. 

Kopyalama yoluyla geliştirilen teknolojiler uzunca bir süredir var olmasına rağmen, destekleme yoluyla geliştirilen teknolojiler henüz çok yenidir. Bu nedenle de önümüzdeki yıllarda daha da yaygınlaşacağı ve farklı farklı teknolojilerin de akıllı telefonlar gibi ayrılmaz bir parçamız haline gelebileceği düşünülebilir.

Bu kategoride örnekler vermek gerekirse:

• Dış iskeletler giyilebilir, tipik olarak kullanıcıya yapay güç ve dayanıklılık sağlayan mekanik cihazlardır. İnşaat gibi ağır miktarda fiziksel emek gerektiren endüstrilerde zaten test edilmektedirler. Sarcos Guardian, bir işçinin neredeyse 90 kilograma kadar yük kaldırmasına, ağır makinelerle hassas operasyonlar gerçekleştirmesine ve zorlanmadan tekrarlayan hareketleri (hareketli bileşenler gibi) yönetmesine izin veren endüstriyel bir dış iskelete örnektir.

• Teslasuit, giyenin sıcaklığını kontrol edebilen, dokunsal geribildirim sağlayan ve giyenin hareketlerini takip eden giyilebilir bir kıyafettir. Bu teknoloji şu anda sanal gerçeklik için kullanılırken, geliştirilmesine dair fikirler sayesinde kolayca ileriye taşınabilir.

• North by Focals, kullanıcıya akıllı telefon kullanmaya benzer bir işlevsellik sağlayan akıllı gözlüklerdir. Örneğin, GPS özelliği kullanıcının gördüklerinin üstüne yerleştirilebilmekte ve kullanıcının ortamı (mevcut sıcaklık gibi) hakkındaki bilgiler, kullanıcının dikkatini gerçek dünyadan ayırmadan gösterilebilmektedir.

• Neuralink, Elon Musk tarafından amacı bir beyin- bilgisayar arayüzü yaratmak olan, henüz yapım aşamasında bir projedir. Başarılı olursa, proje bireylerin bir bilgisayarla nöral düzeyde etkileşime girmesine izin verecektir.

• Waverly Labs, konuşmaları gerçek zamanlı olarak çevirebilen, yabancı dil öğrenme ihtiyacını tamamen ortadan kaldıran bir dizi kulaklık seti üretmiştir. Çevirebileceği dillerin sınırlı olması ve güvenilirliğinin belli olmaması nedeniyle henüz kullanıma çok uygun olmasa da gelecek için büyük bir adımdır.

Sınırlarımızı Aşma Amacıyla Geliştirilen Teknolojiler

İnsanların yapmaya güçlerinin yetmeyeceği şeyleri bile yapmasına olanak sağlayan teknolojilerdir. Uçmak, su altında nefes almak, kızılötesi ışıkları görmek gibi hayallerin ötesindeki becerilerin gerçekleşmesini sağlayacak teknolojiler bu kategoride değerlendirilmektedirler.

Örneğin, uçabilmek, insanların yapabildikleri alanın tamamen dışında olduğu için, bir bireyin uçmasına izin veren bir güçlendirme, “aşan” bir güçlendirme olacaktır. Bu tür bir geliştirme genellikle en heyecan verici olsa da, gelecekte en uzak olanıdır, bu yüzden bunun daha az farkına varılmış örnekleri vardır. Mevcut uygulamaların çoğu askeri veya özel endüstriler gibi özel kullanım durumlarını içermektedir. Bununla birlikte, bu tür geliştirmeler olasılık alanındadır ve yakında dünyanın normal bir parçası haline gelebilecektir.

Somut örneklerine rastlamak zor olsa da bu kategoride verebileceğimiz örnekler şunlardır:

• Hala teorik olsa da, Robert Freitas Jr. yapay kan hücreleri oluşturma olasılığını araştırmıştır. Bu fikir, bazı memelilerin sahip oldukları yüksek oksijen depolama kapasitesine sahip kan hücreleri sayesinde su altında nefeslerini daha uzun süre tutabilmelerine dayanmaktadır. Yapay kan hücrelerinin sadece dalışta değil, aynı zamanda anemi, kalp krizi ve akciğer hastalıkları ile ilgili diğer problemlerde de yardımcı olacağı düşünülmektedir.

• Sabit disklerin hafızalarını korumada bizlerden daha iyi olmaları sinirbilimci Theodore Berger’i insan beynine bu sabit disklerden yerleştirme fikrine yöneltmiştir. Proje hala kavramsal olsa da, insanların bilgiyi asla unutamayacakları “mükemmel” anılara sahip olmalarına izin verebilmeyi hedeflemektedir.

İnsan Geliştirme Teknolojilerinin Tarihçesi

İnsan geliştirme teknolojileri tarih boyunca varlığını sürdürmüştür. Tarih boyunca bakıldığında bu gelişmelere katılan ilk grubun protezler olduğunu görmekteyiz. Protezler, savaşlarda ellerini veya kollarını kaybeden insanlar ya da doğuştan böyle problemlere sahip olan çocuklar için geliştirilmiştir. Protezlerin tarihinin M.Ö. 600 yıllarına kadar gittiği son bilimsel araştırmalarla kanıtlanmıştır. İlk başlarda insan hayatının sürdürebilirliğini sağlamak amacıyla yapılan protezler, zaman geçtikçe ve orijinal uzvun işlevleri daha iyi kavrandıkça temel işlevleri yerine getirmenin de ötesine gitmiştir. Örneğin daha önce kullanılan protezler, en yaygın bilek hareketlerinin yalnızca iki düzlem üzerinde (yana doğru veya yukarı ve aşağı doğru) kullanılabileceği düşünülerek tasarlanmıştı. Doktorlar bu düşünceyi sorgulayarak, doğal bir bileğin sık gerçekleştirdiği çeşitli hareketlerin aktiviteler sırasında nasıl gerçekleştiğini incelemek için 3 boyutlu bir hareket analiz sistemi meydana getirmiştir. Top atma, çivi çakma ve bardağa su doldurma gibi hareketler yaparken, bileğin aslında her iki düzlem boyunca hareketleri birleştirdiğini belirlemişlerdir. Bu gözlem sayesinde daha önceki tek düzlem üzerinde meydana getirilen protezlerin neden başarısız olduğuna açıklık getirmişlerdir. 

Birinci dünya savaşından sonra dünya artık farklı bir yer olmaya başlamıştı. Savaştan dönen askerlerin yüzlerindeki izler için ilk estetik operasyon 1916 yılında gerçekleştirildi. Günümüzde de kendini en çok geliştiren ve en çok kullanılan geliştirme alanlarından biri estetik operasyonlardır. Zamanla değişen güzellik algıları, yara izleri ve hatta kültürel ayrımcılığı önlemek amaçlı yapılan estetik operasyonların popülaritesi gün geçtikçe artmaktadır.

21. yy ile birlikte neredeyse tam bir teknoloji çağı yaşanmaya başlanmıştır. Elon Musk, insan beynine yerleştirilecek bir çip sayesinde insanlarla bilgisayarlar arasında doğrudan bağlantı kurma gibi bir hedefleri olduğunu açıklamıştır. Musk’ın 2016 yılında kurduğu Neuralink adlı şirketin amacı da çok yüksek bant genişliğine sahip beyin-makine ara yüzleri geliştirmektir. 2017 yılında şirket, bu cihazla ilk hedeflerinin kronik hastalıklardan kaynaklanan semptomları azaltmak olduğunu açıklamıştır.

İnsan genomu projeleriyle de artık “süper insan” projelerinin de hız kesmeden devam ettiğini görmekteyiz. İnsan beyninin tamamen masaya yatırıldığı ve süper insan projelerinin 15-20 yıla sonuç vereceği söylenmektedir.

İnsan Geliştirme Çalışmalarına Etik Perspektiften Bakış

Gelişen teknolojiler sonucu ortaya çıkan yeniliklerin hayatımıza yerleştirilmesinin getirdiği birtakım sorunlar ve “göreceli” bir kavram olan “insanın geliştirilmesi” bugün etik dünyası tarafından tartışılmaktadır. Fakat bu etik tartışmalar, yalnızca yakın zamanda gerçekleşmesi olası olaylar üzerinden yürütülmemelidir. Aksi takdirde gelecekteki gelişmeleri yönlendirme/etkileme fırsatının kaçırılmasına sebep olunacaktır. Ayrıca etik tartışmalarda tanımlanmış temel etik konulara yoğunlaşmak, henüz keşfedilmemiş olan önemli sorunların göz ardı edilmesine yol açabilmektedir. Bu durumların olmasını istemeyeceğimizden etik konularda çok hassas olunması gerekir.

İnsani geliştirme çalışmalarında etik konuşulurken birçok alanda olması gerektiği gibi doğru soruları sormak çok önemlidir. En temelinden, bu uygulamalar sonucu elde edilenleri hangi tür ihtiyaçları düşünerek değerlendirmeliyiz? sorusuna bir örnek olarak, bir basketbolcunun maçtaki performansını arttırmak için, boyunu uzatma doğrultusunda kullandığı geliştiriciler ve gerçekten ihtiyacı olan bir insan için yapılan aynı müdahale çok farklı etik endişeler doğurabilir. Peki, insani gelişme ile ilgili etik sorun türleri arasında nasıl bir ayrım yapılması gerekir? Bir yaklaşıma göre insan geliştirmeleri “biyolojik bir modifikasyon” olarak değerlendirilmelidir ve atıfta bulunduğu daha geniş etik alanların incelemelerine tabi tutulmalıdır. Örneğin; maraton koşucusu için uygulanacak tedavinin etiği değerlendirilirken, spor uygulamalarının etiğine veya tıbbi uygulama etiğine başvurulabilir. Bir diğer yaklaşıma göre ise, her uygulama için ayrı bir etik çerçeve oluşturulmalıdır. Allhoff ve ark.(2009), İnsani gelişme etiğini şu kategoriler altında toplamışlardır: Özgürlük ve özerklik, adalet ve eşitlik, toplumsal bozulma, insan onuru ve iyi yaşam, haklar ve yükümlülükler, politika ve hukuk. 

İnsan geliştirme uygulamaları, etik endişeler çerçevesinde üç gruba ayrılabilir; bireysel, toplumsal ve pratik endişeler.

Bireysel Endişeler

İnsanlar yaşamları boyunca kendilerini geliştirmeye çalışmaktadırlar ve bu amaç doğrultusundaki uygulamaların altında kuşkusuz mantıklı nedenler de yatmaktadır. Bu uygulamalardan eğitim, egzersiz, iyi bir diyet bizler için tanıdıktır. Bu gibi uğraşlar, kimileri için çok büyük yeteneklere yol açarken kimileri içinse sadece bir avantaj durumundadır. Örneğin; protez bacağın biri atlet, diğeri ise hareketsiz bir yaşamı olan insan için kullanılacak olduğunu düşündüğümüzde, karşımıza etik ikilemler çıkacaktır. Atlet için kullanılan protez, ona eski performansını kazandırmayacak olup sadece normal yaşam standartlarına dönmesini sağlayacaktır. Hareketsiz yaşamı olan kişi içinse gayet olumlu bir durum ortaya çıkacak ve belki de onu tamamıyla eskiden yaptığı eylemleri yapabilecek hale getirecektir. Dolayısıyla görünürde aynı olan durumlar çok farklı etik yaklaşımlarla ele alınabilmektedir. Peki, bu geliştirme yöntemlerini birbirinden ayıran şey nedir? Konu etik olduğundan kesin bir yargıya varmak doğru olmayacaktır.

İnsanlar farklı ahlaki ve etik beklentilerin olduğu farklı sosyal ortamlarda bulunmaktadır. Örneğin, bir üniversite öğrencisi; müzisyen, güvenlik personeli veya dini bir grupta gençlere lider olabilir. Her biri farklı olan bu alanlarda üniversite öğrencisinden ahlaki beklentiler farklıdır. Bu durumda kesin etik bir çerçeve oluşturmak çok güçtür. Dolayısıyla her zaman yaşamımızı yönlendiren resmi etik kodlar yoktur. Fakat yine de insanlar, eylemlerini şekillendirmek ve organize edebilmek için zayıflatılmış ahlaki çerçevelere dayanarak kararlar alırlar.

İnsan geliştirme uygulamalarında bir diğer sorun, benzer maddelerin kullanılmasıyla farklı sonuçların elde edilmesidir. Örneğin; bir öğrencinin sınavını geçmek için bilişsel bir geliştirici kullanması, diğer sınava girecek öğrencilerle onun aynı şartlarda olmasını engelleyeceğinden etik olarak tartışılabilir. Fakat bir orkestra şefinin, müzikali daha etkin yönetebilmek için bir geliştirici kullanması kimsede rahatsız edici bir durum oluşturmayacaktır. Bir başka örnekte, insanlık için çok önemli buluşlar yapan bir bilim insanını ele alalım. Bu bilim insanı eğer yalnızca zihinsel iyileştirici kullanarak etkili sonuçlara ulaşabiliyorsa, bu insan geliştirme uygulaması kimse tarafından tartışılmayacaktır. Ancak yine aynı bilim insanı aynı hedef doğrultusunda yasadışı uyuşturucular kullansaydı muhtemelen tartışma konusu olurdu. Fakat toplum için sağlayacağı fayda etik kaygılara gölge düşürecektir. Çünkü toplumun faydası her zaman bireysel faydaların önüne geçmektedir. Bir başka etik sorunların göz ardı edildiği durum, botoks veya herhangi bir kozmetik cerrahi girişimidir. Bu geliştirme yöntemlerinden birine başvuran kişi, insanların ilgilerini üzerine çekmek amacıyla bu işe giriştiğinden genellikle etik bir kınama durumuyla karşılaşmamaktadır. Kuşkusuz, bir insanı değerlendirmedeki ölçütün aslen dış görünüş değil kişilik olduğu birçok kişi tarafından ortaya atılacaktır. Fakat bu değerler kültürler arası farklılık gösterebileceğinden eleştiriler büyük bir sorun teşkil etmeyecektir. Hatta bazı kesimler, “botoks ya da kozmetik iyileştirme uygulamaları eleştirilecekse, yine fiziksel görünüşü iyileştirmek amaçlı yapılan makyaj, pahalı kıyafetler giymek hatta gülümsemek de eleştirilmelidir.” görüşündedirler.

Bir etik görüşe göre, bir hedefe ulaşmak için kullanılan kolaylaştırıcı gereçler, elde edilen sonucun değerini önemli ölçüde azaltmaktadır. Mesela, bir dağcının hayattaki en kıymetli amacının hedeflediği dağın zirvesine tırmanmak olduğu düşünülürse, o dağcının tepeye ulaşmak için teleferik kullanması onun görünürde hedefine ulaşmasını sağlayacaktır. Fakat “dağcılık” ile kastedilen eylemi tam olarak karşılayamadığından onun değerini azaltması bir yana, o kişinin dağa tırmandığını söylemek bile yanlış olacaktır. 

İnsani geliştirmeler gerçekleştirilirken etik kuralların ihlal edilip edilmediğine karar vermenin zorluklarından biri, bu uygulamaların değerinin belirsizliğidir. Örneğin, lazer göz ameliyatlarının tamamen iyi niyetli olduğu ve elde edilmek istenenin hastanın ömrünün iyileştirilmesi olduğu tartışılmazdır. Bununla birlikte lazer-göz cerrahisi sınırlı süre için faydalara sahiptir, yaşlanmayla birlikte ameliyatın olumlu etkisi ortadan kalkacak ve görüş azalacaktır. Yine aynı zamanda bu ameliyat, yaşlanmanın meydana getirdiği hücresel harabiyet gibi gerileme süreçlerini hızlandıracaksa değeri daha da sorgulanabilir hale gelecektir. Bu durumda, makul güvenlik ve fayda analizi gibi standartların oluşturulup daha sonra hastaya olası durumlar bildirilip sonucu hastanın takdirine bırakmak doğru olacaktır. Sonuç olarak, kesinliğin olmadığı durumlarda bireysel özerklik bizim eylemlerimizi şekillendirecektir.

Toplumsal Endişeler

İnsani gelişmeleri yönlendiren temel etik konular, bu uygulamaların “toplumsal etkisi” üzerinden de şekillenebilmektedir. Ve bu toplum, yalnızca bir bölgeyle sınırlı olmayıp küresel çapta bir toplumu ifade eder. Günümüz dünyasında ulaşım ağı çok aktif olduğundan insanlar gezi turizminin yanı sıra medikal turizme de ilgi duymaktadırlar. Ve insani geliştirme kurallarının daha özgürlükçü olduğu bir ülkeyi ziyaret etmeleri de mümkündür. Dolayısıyla, ülkelerin iyileştirmeler ile ilgili kısıtlayıcı bir iç politika izlemeleri, bu uygulamaların kullanımına izin vermekten daha bölücü sonuçlar doğurabilir.

Pratik Endişeler

İnsani gelişmeyle ilgili dile getirilmesi gereken bir diğer endişe, pratikte yani uygulamada karşımıza çıkan etik endişelerdir. Örneğin, toplumlar insani gelişmelerin etkili bir şekilde düzenlenmesini sağlayamazlarsa veya makul şekilde adil erişim fırsatı sunamazlarsa, bu durumlar uygulamaların kısıtlanması için ahlaki bir neden olarak sayılabilir. Aynı şekilde devletin bu uygulamalar üzerindeki denetimi kısıtlayamaması da başka bir neden olarak karşımıza çıkabilir. 

İnsan Geliştirme Uygulamalarına Dini Yaklaşım

Yahudilik Bakış Açısı

Yahudi olmanın tek yolu doğum olmasa da annesi Yahudi cemaatinden olanlar Yahudi kabul edilmektedir. Genetiğin Yahudi olmadaki önemli nedeni ile Yahudi toplumsal çıkarları düşünüldüğü zaman; Yahudilik, insanın biyolojik gelişimine odaklanan transhümanizm ile yakından ilişkilendirilebilir. Yahudi topluluğu, alt gruplar arasında tartışmalar yaşansa da genel anlamda biyoteknolojiye açık bir toplumdur.

Reformist Yahudilik iyileşmeyi sadece bir meslek olarak değil bir yükümlülük olarak görür. Aynı zamanda birçok hastalık için yeni ve etkili tedavi bulma umudu taşıdığı için kök hücre çalışmaları yapmanın ahlaki bir zorunluluk olduğunu düşünür.

Muhafazakâr bir hukukçu ve biyoetikçi olan Haham Eliot Dorff “Yahudiler mümkün olduğunca hastalıkları önlemek ve tedavi etmekle yükümlüdürler. Bu görev genetik nedenli hastalıklar için de geçerlidir.” demiştir. Hastalık iyileştirilmesi gereken bir zorluktur. İyileştirmek için bir yükümlülük vardır.

İsrail devletinde embriyonik kök hücre araştırmaları, doğum öncesi genetik testler ve insan klonlama gibi batı dünyasında tartışmalara neden olan gelişmeler, hararetli tartışmalara neden olmayarak liberal bir düzenin tadını çıkarmaktadır. 

Hıristiyanlık Bakış Açısı

Hıristiyanların geliştirme teknolojilerine bakışları için tek odaklı konuşmak yanlıştır. Katolik bakış açıları genelde muhafazakâr olarak değerlendirilir. Çünkü doğal eğilimler ve insani gelişme biçimleri oldukça durgun terimlerle yorumlanmıştır. Bununla birlikte daha yeni Katolik tartışmalarında bu kavramlar daha dinamik terimlerle ele alınmıştır.

Roma Katolik ahlaki teolojisi prensip olarak açık deontolojik kısıtlamalar dâhilinde doğada terapötik tıbbi müdahalelere oldukça açıktır. Resmi Katolik tartışmalar in vivo olarak gerçekleştirilebilen somatik hücre genetik terapilerine izin verirken embriyonik insan yaşamının tahrip edilmesini içeren her türlü genetik terapiyi reddetmektedir. Amacı kromozomal eksiklik ya da hatalardan kaynaklanan çeşitli hastalıkların iyileşmesi için olan terapötik müdahale prensip olarak kişilerin refahını sağlaması, bütünlüklerini ihmal etmemesi ve yaşam koşullarını kötüleştirmemesi şartıyla kabul edilebilir bulunmaktadır. 

John Paul, insan geliştirme teknolojilerinin ahlaki kabul edilebilirliğinin değerlendirilmesi için dört ilke ortaya koyar:

  • Her insanın biyolojik doğası bireyin kişisel kimliğini oluşturması anlamında dokunulmazdır. Her insan hem ruhuyla hem bedeniyle eşsizdir. Sonuç olarak insan onuruna saygı göstermek ve kimliğini korumak gerekir.
  • Bu tür bir müdahale insan yaşamının kökenini ihlal etmemelidir. İnsanın temel bütünlüğüne ve biyolojik doğaya saygı göstermeli, genetik mirası değiştirmeye ve toplumda farklı gruplar yaratmaya yönelik manipülasyonlardan kaçınılmalıdır.
  • Müdahalelere ilham veren tutumlar insan refahına yönelik materyalist bir zihniyetten kaynaklanmamalıdır. İnsan onuru biyolojik durumları aşar.
  • Genetik manipülasyon; hayatı bir objeye indirgediğinde, insan öznesi ile uğraştığını unuttuğunda ya da kişilerin onurunu ihlal etme riski taşıyan kriterlerle davrandığında keyfi ve adaletsiz bir hal alır.

John Paul’un dört ilkesi iyileştirme teknolojilerine terapötik amaçlarla olumlu yaklaşırken oldukça da muhafazakâr bir tutum sergilemektedir. Katolik ahlaki teolojisindeki diğer sesler hem sağlıkla ilgili olan hem de olmayan konularda daha fazla açıklık önermektedirler.

Protestan, etikçi Mark Hanson geliştirmelere bir yaklaşımda bulunarak birkaç ilke ortaya koyuyor:

  • Protestan bakış açısı insan varlığının tüm yönlerinin belli bir açıdan kusurlu olduğunu ve tedaviye ihtiyaç duyduğunu kabul eder. Kusurları günah açısından değerlendirirken yaratılışın doğasındaki iyiliği de kabul eder. Sonuçta insan geliştirme teknolojilerine farklı bir bakış açısı sunar. İnsan geliştirmeye ve onları motive eden değerlere şüphe ile yaklaşılması gerektiğini söyler.
  • İnsan geliştirme teknolojileri toplum ve işbirliği yerine gurur veya kendine yetebilmeyi  teşvik edici olabilir.

Teolog Allen Verhey terapötik müdahalelerdeki ayrımın sürdürülmesi gerektiğini ileri sürerek “Bilgi ve teknoloji genetik geliştirmeyi değil sağlığı hedefleyerek kullanılmalıdır.” demektedir. 

Ortodoksluk insan doğasının dinamik olarak okunmasında hem ilerici bir tutum hem de bedenlenmiş insan yaşamını korumaya vurgu yapan “muhafazakâr” bir tutum sergiler. Bu paradoks Ortodoksluğun geliştirme teknolojileri de dâhil olmak üzere biyoteknolojideki yeni gelişmeler düşünüldüğünde her iki tutumu da vurgulayacağını gösterir.  

İslami Bakış Açısı

Hz. Peygamber’in (s.a.v.) “Ey insanlar, tedavi olunuz. Çünkü yüce Allah şifasını vermediği hiçbir hastalık yaratmamıştır.” hadisi hastalıklara tedavi aranması gerektiğini vurgulamaktadır.

İbn-i Sina’nın el-Kanun fi’t-Tıb kitabında “Tıp, sağlığın korunması ve kaybolduğunda geri kazanılmasıdır.” denilmektedir. Yani tıbbi uygulamaların biri önleyici diğeri rekonstrüktif iki komponenti bulunmaktadır. Benzer şekilde Abu-Bakar el-Razi “Tıp sağlığı koruyan ve destekleyen, kaybolduğunda da onu restore eden bilimdir.” demektedir. Bu iki görüşten anlaşılacağı üzere korumak kadar düzeltmek de önemlidir.

Kuran’da “Ve onlar ki: ‘Ey Rabbimiz! Bize gözümüzü aydınlatacak eşler ve zürriyetler bağışla ve bizi takva sahiplerine önder kıl’ derler.” (Furkan, 74) ayeti kısırlık için çare aramanın uygun olduğu görüşünü vurgulamaktadır. İslam’da da sperm ve yumurta yasal olarak evli karı kocadan geldiyse tüm üreme teknolojilerine izin verilmektedir. Ancak kocanın ölümünden sonra donmuş spermlerin kullanımına izin verilmemektedir. 

Aisha Y. Musa, “Radikal Yaşam Uzantısı” adlı antolojideki bölümünde ölümsüzlük ima edilmediği sürece ölümsüzlük kadar radikal olan yaşamın genişletilmesi fikrinin kabulü için İslami normlar ve idealler açısından çatışma olmadığını söylemektedir. Makalesindeki ana argüman Hz. Nuh (a.s.) ile aşırı uzun ömürlü vakalar etrafında dönmektedir. Ölümsüzlükten ziyade yaşamın uzaması fikrinin üzerinde durmaktadır ve bu Kuran’da geçen “her nefis ölümü tadacaktır” ifadesine de uygundur. 

Bir düşünceye göre de “Şüphesiz insanı en güzel bir biçimde yarattık.” (Tin,4) ayeti insan geliştirme teknolojilerinin Allah’ın yarattıklarının geliştirilmesi gerektiğini varsaymak gibi olduğu için geliştirmeleri hatalı bulmaktadır.

Teknik olarak yapılabilecekler ile ahlaken yapılması gerekenler arasındaki fark tıp etiği sebebidir. İslam tıbbı etiği biyomedikal etiğin ilkelerini, yaşamın korunmasını, sağlığın teşviki ve iyileştirilmesini, insan acılarını hafifletmeyi, hastaların özerkliğine saygı duymayı, tıbbi adalete başvurmayı, gerçeği anlatmayı ve zarar vermemeyi içermektedir. 

1998’de toplanan Müslüman Dünya Birliği Fıkıh Konseyi bir zarar vermemesi koşuluyla genetik mühendisliğin hastalıkları önlemesine veya iyileştirmesine veya zararları en aza indirmesine izin vermiştir. İnsan ırkını geliştirme bahanesiyle insan genomuna müdahale edilmemesi gerektiğini de vurgulamıştır. 

İnsan Geliştirme Teknolojilerine Popüler Bir Örnek: Doping

Doping, sporcuların performans arttırmak için kullandıkları yasaklı maddeler veya yöntemlerdir. Dopingin dünya genelindeki kullanım oranı net olmamakla beraber yaygın kullanıma sahip olduğu bilinmektedir.

Anabolik Androjenik Steroidler (AAS)

AAS’ler vücutta testosteronun etkilerini taklit eden ilaçlardır. Testosteronun anabolik ve androjenik etkileri bulunmaktadır. Anabolik olarak etkisi doku yapımını, özellikle kas dokusu, arttırmak iken androjenik etkileri erkeklere has ikincil cinsiyet özelliklerinin ortaya çıkmasıdır.

AAS’ler özellikle spor müsabakalarında kullanılmakla beraber medya ve popüler kültürde kaslı erkek bedenlerinin çekici olarak nitelendirilmesi ile gençler arasında kozmetik amaçlarla da kullanımı yaygınlaşmaktadır.

AAS’lerin en sık görülen yan etkileri arasında karaciğer fonksiyon anomalileri, endokrin ve üremeye bağlı disfonksiyonlar, karaciğer veya böbrek tümörleri, kadınlarda ses kalınlaşması ve meme atrofisi, erkeklerde testiküler atrofi ve prostat kanseri sayılabilir.

Uyarıcılar

En sık kullanılanları amfetamin, metilfenidat, kafein, kokain, efedrin ve sibutramindir. Uyarıcılar dayanıklılığı ve anaerobik performansı arttırarak yorgunluk hissini azaltmakta ve kilo kaybına neden olmaktadır.

Uyarıcıların yan etkileri yüksek tansiyon, felç, kalp çarpıntısı, güneş çarpması, baş ağrısı, uykusuzluk, gerginlik, panik atak ve psikoz sayılabilir.

Büyüme Hormonu

1912 yılında keşfedilen büyüme hormonu 1945’te izole edilmiştir. 1958 yılında ise insan ve maymun kadavralarından elde edilerek çocuklarda cücelik tedavisinde kullanılmaya başlanmıştır. Ancak maymun kadavralarından alınan hormonlarla tedavi edilen çocuklarda dejeneratif bir beyin rahatsızlığının görülmesi bu ilacın yasaklanmasına neden olmuştur. 1980’lerin ortasına kadar sporda kullanımı olmamıştır. 1985’te bir ilaç şirketinin çocuklarda büyüme geriliği tedavisi için geliştirdiği “Protropin” isimli ilaç onay almıştır. Daha sonra kas dokusunu arttırma ve yağ dokusunu azaltma özelliği nedeni ile doping olarak kullanılmaya başlanmış ve Dünya Antidoping Ajansı (DADA) tarafından yasaklanmıştır.

Eritropoietin (EPO)

Kemik iliğinde alyuvar üretimini uyararak alyuvar sayısını arttıran bir hormondur. 1977 yılında idrardan ayrıştırılmış ve laboratuvarda üretilmeye başlanmıştır. 2000 yılına kadar yapılan testlerde doğal ve yapay eritropoietin ayırt edilememiştir. 1990’larda anemi tedavisinde kullanılmaya başlanılan eritropoietin sporda kan dopingi olarak kullanılmaktadır. Yüksek tansiyon, felç ve pulmoner emboli gibi ölümcül yan etkileri bulunmaktadır.

Beta Bloke Ediciler

Kalp atış hızını düşüren ve elin istem dışı titremesine engel olarak performans kaygısını azaltan bir ilaçtır. Okçuluk, atış müsabakaları gibi sporlarda tercih edilmektedir. Yan etkileri arasında düşük nabız, artmış solunum yolu rezistansı ve dayanıklılık azalması vardır.

Dopingin Tarihçesi

Antik Çağlar

İlk çağlardan itibaren bedensel performansı arttırmak için çeşitli yöntemler kullanılmaktadır. Beş bin yıl önce Çinli hekimlerin öksürük için kullanılan bir ilacı bedensel performansı arttırmak için kullandıkları bilinmektedir. M.Ö. 1400’lerde Hintli bir hekimin iktidarsızlık için testis dokusu yenmesini tavsiye ettiği, Antik Mısırlılar ve Hunlar’da da testis dokusunun benzer amaçlarla kullanıldığı bilinmektedir.

Antik Yunan’da bedensel mükemmellik her vatandaşın sahip olması gereken bir özellik olarak görüldüğü için spor hayatlarında önemli bir yere sahip olmuştur. Olimpik yarışlarda şarap, votka gibi içeceklerin yanı sıra bazı şifalı bitkileri de kullanmışlardır. Benzer şekilde Romalı Gladyatörler de yaraları ve yorgunluklarını gidermek için çeşitli uyaranları kullanmışlardır. Galen’in çalışmaları M.Ö. 3. yüzyılda bedensel performansı arttırmak için gıda takviyelerinin yanında çeşitli bitkilerin de kullanıldığını göstermektedir.

Orta Çağ

Kilisenin etkisi nedeniyle “Karanlık Çağ” olarak adlandırılan bu dönemde yapılan turnuvalarda şövalyelerin yaralanmalarının ardından eski güçlerine kavuşmak için çeşitli uyarıcıları kullandıkları bilinmektedir.

İslam coğrafyasında da bedensel performansı ve zindeliği arttırmak için kullanılan çeşitli ilaçlar bilinmektedir. Özellikle İbn-i Sina’nın el-Kanun Fi’t Tıb eserinde amaçlarına göre hangi bitkilerin kullanılabileceğini anlatan bir kısım bulunmaktadır. Osmanlı ile simgeleşmiş olan mesir macunu da zindelik arttırıcı ve afrodizyak olarak kullanılmıştır.

Orta Çağ’ın sonlarına doğru ortaya çıkan kahve, uyanıklığı ve dikkati arttıran ve yorgunluğu gideren bir stimülan olarak kullanılmaya başlanmıştır. Yemenli Sufilerin gece ibadetleri boyunca uyanık kalmak için kahve tüketmeleri kahvenin bilinen ilk kullanım şeklidir. Kahve içeriğindeki kafein nedeni ile sporda doping olarak kullanılmaya başlanınca 1984’te yasaklanmıştır. Ancak sosyal ve kötü amaçlı kullanımını ayırt etmek oldukça güç olduğu için 2004’te yasaklı maddeler listesinden çıkarılmıştır.

19. Yüzyıl ve Sonrası

19. yüzyılda modern tıp ve farmakolojinin gelişmesi ile doping dönüm noktasını yaşamıştır. Bu tarihlerde sporcuların uyarıcı ilaçlar kullanmaları normal kabul edilerek gizlenmemiştir. 1879’da “Altı Gün” bisiklet yarışları dopingin çokça ve açıkça kullanıldığı örneklerden biridir. Dopinge bağlı ilk ölümün 1886’da bisikletçi Arthur Linton’ın aşırı dozda trimetil almasıyla olduğu ileri sürülmektedir ancak bunun aksini iddia eden kaynaklar da bulunmaktadır.

1894’te testiküler sıvının kas gücünü arttırabileceği düşünülmüş, 1912’de testiküler disfonksiyonu olanları tedavi için insan veya hayvandan alınan testis materyalinin transplantasyonu yapılmıştır. 1935’te testosteronun izole edilmesi ve senteziyle oral alınan veya enjekte edilen preparatları hazırlanmıştır. 1941 yılında testosteronun bir ata enjeksiyonu sonrasında atın performansındaki artış testosteronun etkisinin ilk kez net bir şekilde görülmesini sağlamıştır. Daha sonra spor ve vücut geliştirmede testosteron ve anabolik steroidlerin kullanımı artmıştır.

20. yüzyılda anabolik steroidlerin yanı sıra uyarıcıların kullanımı da artmıştır. Özellikle 2. Dünya Savaşı sonrasında dopingin yaygınlaşmasıyla belli zamanlara o dönemde en çok kullanılan ilaçların adları verilmiştir; 60-70’ler amfetamin dönemi, 80’ler anabolik steroid ve kortizon dönemi, daha sonraki yıllar eritropoietin, büyüme hormonu ve kan nakli dönemi olarak adlandırılmışlardır.

1960 Roma Olimpik Oyunları’nda bir bisikletçi yarış sırasında ölmüş ve otopsi raporunda ölümünün amfetamin kaynaklı olduğu ortaya çıkmıştır. Ancak otopsi sonucunun yanlış olduğunu söyleyen bir çalışma da bulunmaktadır. 1967’de yine bir bisikletçi yarış sırasında hayatını kaybetmiş ve otopsi sonucunda amfetamin, metamfetamin ve alkol kullandığı ortaya çıkmıştır.

Amerika Birleşik Devletleri ve Rusya arasındaki Soğuk Savaş yıllarında rekabet sadece ekonomik ve sosyal olmamış spor müsabakalarına da yansımıştır. Bu dönem doping geliştirmede ilk defa devlet desteğinin görüldüğü dönemdir.

Dopingle Mücadele Tarihi

Eski çağlarda yapılan olimpiyat oyunlarında kural ihlali ömür boyu men edilme veya ölüm gibi ağır cezalara neden oluyordu. Ancak o dönemde bedensel performansı arttırmak için kullanılan gıdalar veya uyarıcı ilaçlar normal karşılandığı için bunların kullanımı herhangi bir sorun teşkil etmemekteydi. Yüzyıllar boyu normal kabul edilen doping 1. Dünya Savaşı sonrasında hilekârlık olarak kabul edilmeye başlanmıştır.

1928’de uluslararası ilk doping yasağı getirilse de henüz dopingi tespit edebilecek testler olmadığı için yasak yetersiz kalmıştır. İlk doping karşıtı yasa 1963’te Fransa’da yürürlüğe konmuştur. 1966’da uluslararası bisiklet ve futbol federasyonları kendi yarışmalarında ilk defa doping testi yapmışlardır. Uluslararası Olimpiyat Komitesi 1967’de yasaklı maddeler listesi oluşturmuş ve 1968 olimpiyatlarında yaptığı doping testi, dopingle mücadelede yapılan ilk resmi test olmuştur.

1974’te AAS’leri saptayan test metodunun geliştirilmesi ile 1976’da steroidler yasaklı maddeler listesine girmiştir. 1986’da kan dopingi yasaklanmıştır. 1990’da EPO yasaklansa da ancak 2000 yılında güvenilir EPO testleri yapılmaya başlanabilmiştir.

1999’da toplanan Dünya Doping Konferansı dopingle mücadele için bağımsız ve uluslararası bir kuruluşa ihtiyaç olduğuna karar vermiş ve aynı yıl DADA kurulmuştur.

Gen Dopingi

Sporda doping farmakoloji ve fizyoloji ile yapılmaktayken gen terapisindeki başarılı gelişmeler alternatif bir yol oluşturmuştur. Bu amaçla insülin benzeri büyüme faktörü (IGF-1) ile gelişmiş kas fonksiyonu sağlamak ve eritropoietin ile kan üretimini arttırmak için yapılan çalışmaların yanında lipit metabolizması, enerji kullanımı ve insülin etkisi ile ilgili genlerin ekspresyonlarını düzenlemeye yönelik çalışmalar da vardır.

Bu bilimsel gelişmeler spor topluluklarınca da bilinmekte ve doping gibi cazip bir hale gelmektedir. Bir Alman atletizm koçu eritropoietin geninin ekspresyonunu indükleyen bir gen transfer vektörü elde etmeye çalışmıştır. 2008 Olimpiyat Oyunları’ndan önce bir Çin genetik laboratuvarı gen bazlı manipülasyonlar yaptığını bildirmiştir.

Gen dopingi için kullanılan ajanların genetik, metabolik ve proteomik değişiklik yapabilme potansiyeline dayanarak spesifik doping ajanlarının moleküler imzalarını tanıyabilen çeşitli teknikler geliştirilmektedir. Gen dopingini tespit etmek zor iken bazı insanların doğuştan mutasyonları durumu daha da zorlaştırmaktadır. 1960’lı yıllarda üç altın madalya kazanan Finlandiyalı bir kayakçının oldukça nadir görülen bir mutasyon nedeniyle eritropoietin reseptörleri çok daha iyi çalışmakta ve alyuvar üretimi normalden daha fazla olmaktadır.

Gen dopingi spor ruhuna aykırı olduğu ve insan sağlığını tehdit etmesi gibi nedenlerle 2003 yılında DADA tarafından yasaklanmıştır.

Gen terapisi ile genetik geliştirmenin yanında nanoteknoloji ile vücuda aktarılan ajanlar veya insan sınırlarını aşan işlevlere sahip protezler de günümüzün en çok tartışılan konularındandır. Nanoteknolojik gelişmeler oksijen taşıyan nanoparçacıklar gibi yeni teknolojik çalışmaları ortaya çıkarmıştır. Ampute sporcularda kullanılan mekanik protezler de sporcuların normalden daha iyi performans göstermelerini sağlamaktadır. 

KAYNAKÇA

  1. Samuelson Norbert, Tirosh-Samuelson Hava, “Jewish Perspectives on Transhumanism”, Beyond Humanism: Trans- and Posthumanism, Herausgegeben von Stefan Lorenz Sorgner, pp:105-132.
  2. Zoloth Laurie, “Go and Tend the Earth: A Jewish View on an Enhanced World”, Journal of Law, Medicine & Ethics, Religions and Cultures of East and West: Perspectives on Bioethics, Spring 2008.
  3. Lustig Andrew, “Enhancement Technologies and the Person: Christian Perspectives”, Religions And Cultures of East and West: Perspectives On Bioethics, Spring 2008.   
  4. Athar Shahid, “Enhancement Technologies and the Person: An Islamic View”, Religions And Cultures of East and West: Perspectives on Bioethics, Spring 2008.
  5. Anke Iman Bouzenita, “’The Most Dangerous Idea?’ Islamic Deliberations on Transhumanism”, Darulfunun İlahiyat, 2018, 29(2): 201–228. 
  6. Ertin Hakan, Bardakçı Tayyibe, “Sporda İnsanı Geliştirme: Doping ve Dopingle Mücadelenin Tarihi”, Türkiye Klinikleri Tıp Etiği-Hukuku-Tarihi Dergisi, 2020;28(1):99-109.
  7. Friedmann Theodore, Rabin Olivier, Frankel Mark S., “Gene Doping and Sport”, Science, 2010, Vol. 327, Issue 5966, pp. 647-648.
  8. Hogle, Linda F., “Enhancement Technologies and the Body”, Annual Review Anthropology, 2005, 34:685-716.
  9. Hofmann B., “Limits to Human Enhancement: Nature, Disease, Therapy or Betterment?”, BMC Medical Ethics, 2017, 18:56.
  10. Friedmann Theodore, “Genetic Therapies, Human Genetic Enhancement, and … Eugenics?”, Gene Therapy, 2019, 26:351-353.
  11. Ferrari A., Coenen C. ,Grunwald A., “Visions and Ethics in Current Discourse on Human Enhancement”, Nanoethics(2012) 6:215–229
  12. Andy Miah, “Ethics Issues Raised by Human Enhancement”, I.Ethics in A Global World, 2018.
  13. Çelebi E., Gündoğdu C., Beyazçiçek Ö., Beyazçiçek E., Özmerdivenli R., Atletizm Sporcularının Doping Türleri ve Dopingle Mücadele Hakkındaki Görüşlerinin Belirlenmesi, Konuralp Tıp Dergisi 2017;9(3):74-80.
  14. Demirhan A., Kılıç Y., Güler İ., Tıpta Yapay Zeka Uygulamaları, Yoğun Bakım Dergisi 2010;9(1):31-41.