GÜLİSTAN

BERCESTE ÇALIŞMA GRUBU

· 8 dk okuma süresi >

YAZARLAR

1Damla Nur Ergenoğlu                                             

2Zeynep Güney*

3Kübra Tayyibe Kalaycı

  1. Hacettepe Üniversitesi Tıp Fakültesi
  2. Hacettepe Üniversitesi Sağlık Bilimleri Fakültesi
  3. Ankara Yıldırım Beyazıt Üniversitesi Tıp Fakültesi

*İletişim: guneyzeynep02@gmail.com

İçindekiler

KİTAP HAKKINDA

Gülistan; Şiraz’da dünyaya gelen ve Fars edebiyatının büyük şairlerinden olan Sadi Şirazi’nin kıymetli eserlerindendir. Yazıldığı dönemden itibaren büyük rağbet gören Gülistan, türü ve sanat değeri bakımından kendine özgü bir yapıttır. Dünya kütüphanelerinde binlerce nüshası bulunan bu eserin ilk olarak Latince tercümesi yayımlanmıştır. O dönemlerde İslam dünyasında matbaanın kullanıldığı ülkelerde sayısı birkaç yüzü aşan baskıları yapılmıştır.

Gülistan; Kuran-ı Kerim’den ayetlerin, çeşitli kıssaların ve öğütlerin yer aldığı giriş kısmıyla başlamaktadır. Daha sonra sırasıyla; 

  • Padişahların davranışı hakkında, 
  • Dervişlerin ahlakı hakkında, 
  • Kanaatin fazileti hakkında, 
  • Susmanın faydaları hakkında, 
  • Aşk ve gençlik hakkında, 
  • Düşkünlük ve yaşlılık hakkında, 
  • Terbiyenin etkisi hakkında, 
  • Sohbet/bir arada yaşama adabı hakkında hikayeler, nasihatler ve atasözlerinin bulunduğu 8 bölümden oluşmaktadır. 

Padişahların Davranışı Hakkında

  • Hikayenin birinde padişah bir esirin öldürülmesini emreder. Zavallı esir, ümitsizlik girdabında padişaha çirkin sözler sarf eder. Bu sözleri duymayan padişah yanındakilere esirin ne dediğini sorar. Esirin çirkin sözlerini işiten fakat öldürülmesine rızası olmayan temiz yaratılışlı vezir, esirin; “Öfkelerini yenerler, insanların kusurlarını affederler.” (Al-i İmran, 3/134) dediğini padişaha söyler. Fakat orada bulunan başka bir vezir “Padişahın huzurunda bize sadece doğru şekilde konuşmak yaraşır, bu adam padişahımıza küfretti” diyerek padişahın sinirlenmesine sebep olur. Bunun üzerine padişah, “Onun yalanı senin söylediğin doğrudan daha güzel geldi bana. Çünkü onun yolu iyilikti, senin yolun ise kötülük. Akıllı kimseler şöyle demiştir: İyilik amaçlı bir yalan, fitne çıkaran bir doğrudan daha iyidir.” 
  • Bir padişah bir köleyle gemiye binmişti. Köle hayatında hiç deniz görmemiş ve daha önce gemiye de binmemişti. Gemiye adımını atar atmaz vücudunu titreme aldı, ne kadar yardım etseler de köle sakinleşemedi. O sırada gemide bulunan bir bilge padişahın izniyle bu köleyi sakinleştirebileceğini söyledi. Padişah izin verince bilge emretti ve köleyi denize attılar, birkaç defa battı ve kolundan tutup çıkardılar. Denizden çıkan köle sakinleşmiş ve bir kenarda oturmaya başlamıştı. Bütün bu olanları hayretle izleyen padişah, bilgeye bu işin hikmetini sordu. Bilge ise şöyle cevap verdi: “Önceden boğulma sıkıntısını tatmamıştı ve geminin güvenliğini bilmiyordu. Bir musibete yakalanan kişi afiyetinin değerini bilir.”
  • Merhametsiz ve gaddar padişahlardan biri bir zâhide “Hangi ibadetler daha faziletlidir?” diye sorar. Zâhit şöyle cevap verir: “Senin için öğle uykusu, böylece bir an bile halka zulmetmezsin.”

“Uykusu uyanıklığından daha iyi olan kişinin ölümü, yaşamından daha hayırlıdır.”

  • Bir padişah, bir suçsuzun öldürülmesini emreder. Bu kişi padişaha şöyle söyler: “Bana olan öfkeniz sebebiyle kendinize kıymayın, bu ceza benim için bir nefeste biter fakat günahı sizin için ebedi kalır.”

“Zalim bize zulmettiğini sandı. Zulüm onun boynunda kaldı, bizim için ise geçti.”

Dervişlerin Ahlakı Hakkında

  • Büyüklerden biri bir zâhide “Başkalarının kınayarak hakkında konuştuğu şu kimse hakkında neler düşünüyorsun?” diye sorar. Zâhid şöyle cevap verir: “Dış görünüşünde ayıp görmüyorum, içindeki sırrı ise bilmiyorum.”

“Zâhit kıyafetli gördüğünü zâhit bil ve iyi kişi say.”

  • Bir kimse anlatıyor: Çocukluk günlerimde çok ibadet eder ve geceleri namaza kalkardım. Bir gece babamla yan yana otururken etrafımızda uyuyan birtakım kişileri kastederek “Bunlar öyle gaflet uykusuna dalmışlar ki, uyumuyorlar sanki ölüler. İki rekât namaz kılmak için başlarını kaldırmıyorlar.” dedim. Babam da şöyle söyledi: “Babasının canı! Senin de uyuman halkı ayıplamandan daha iyi olurdu.”

“Sana Hakk’ı gören göz bağışlansa, kendinden daha aciz hiç kimse göremezsin.”

  • Zâhidlerden birini bir sohbet ortamında övüyorlar ve güzel özellikleri hakkında mübalağa ediyorlardı. Zâhit başını kaldırıp şöyle söyledi: “Ben bildiğim kişiyim!”

“Halk tavus kuşunu süs ve güzelliği nedeniyle över, o ise çirkin ayağından dolayı mahcuptur.”

  •  Hiçbir ilaçla iyileşmeyen derin bir yarası olan bir zâhit gördüm. Dermansız hastalığına rağmen sürekli Yüce Allah’a şükrediyordu. Ona “Neyin şükrünü yapıyorsun?” diye sordum. Şöyle söyledi:

“Bir günaha değil de bir musibete yakalandığıma şükrediyorum.”

Kanaatin Fazileti Hakkında

  • Günlerden bir gün Halep’te bulunan kumaşçılar çarşısında mağripli bir dilenci orada bulunanlara ve aslında bütün insanlığa bir seslenişte bulundu. “Ey nimet sahipleri! Sizin insafınız ve bizim de kanaatimiz olsaydı, dilencilik adeti dünyadan kalkardı.” 

“Ey kanaat! Beni zengin yap. Çünkü senden büyük bir nimet yoktur.”

  • Mısır’da iki kardeş yaşıyordu. Kardeşlerden biri ilim yolunda gitmeyi seçti. Diğer kardeş ise mal biriktirip saltanat yoluna koyuldu ve günün sonunda Mısır’a hakim oldu. Sonraları iki kardeş karşılaştığında zengin olan, kardeşini hakir gördü ve onu aşağıladı. Kendisinin yüksek bir makama ulaştığını, onun ise fakirlik içinde yaşadığını dile getirdi. İlim sahibi olan ise şakirdi. Kardeşine hakikati şu sözler ile belirtti: “Kardeşim! Allah’ın verdiği nimetleri şükretme gereği şüphesiz benim üzerimde daha çoktur. Neden diye soracak olursan Allah bana peygamberlerin mirasını nasip etti, yani ilmi; sana ise Firavun’un mirası ulaştı, yani Mısır ülkesinin saltanatı.”

“İnsanları incitecek gücüm olmamasının şükrünü bizzat nasıl yerine getirebilirim?”

Susmanın Faydaları Hakkında

  • Bir ilim meclisinde çok akıllı, çeşitli konularda da bilgi sahibi bir genç bulunuyordu. Ancak çekingen bir karaktere sahipti. Hatta öyle ki ilim meclisinde ne zaman bulunsa ağzı dili bağlanırdı. Bir gün babası bildiklerini sen de söyle diye serzenişte bulundu. O ise şu cevabı verdi “Bilmediğim yerlerden soru gelmesinden ve mahcup olmaktan korkuyorum.”

“Fazla tevazunun sonu vasat insandan nasihat dinlemektir.”

  • Bilginlerden biri bir gün şöyle dedi: “Karşısındaki sözünü tamamlamadan konuşmaya başlayan kişi dışında dünyada cehaletini itiraf etmiş başka insan yoktur.”

“Ey Efendi! Sözün başı ve sonu vardır, sözün arasına söz sokma”

Aşk ve Gençlik Hakkında

  • Hasen el-Meymendî’ye bir gün sordular: “Sultan Mahmut’un etrafında her biri birbirinden güzel olan köleleri bulunuyor ancak o hiçbir güzelliği bulunmayan Ayaz’a gösterdiği ilgi, alaka ve sevgiyi kimseye göstermiyor. Nasıl oldu da böyle olabildi?” Hasen el-Meymendî cevap verdi: “Gönüle giren her şey göze güzel görünür.”

“Güzel bakan güzel görür.”

  • Birbirleriyle uzun zamandır görüşemeyen iki arkadaş bir gün karşılaştılar. Biri diğerine nerelerde olduğunu, gözünde tüttüğünü belirtti. Diğeri ise şöyle cevap verdi: “İstekli olmak bıkkınlıktan iyidir.”

“Özlemek, ülfetten daha iyidir”

Düşkünlük ve İhtiyarlık Hakkında

  • Genç bir delikanlı gençliğine güvenerek koşturmuş, gece vakti bir uçurum kenarında yığılıp kalmıştı. Kervanın en arkasından yavaş yavaş gelen yaşlı bir adam onun yanına ulaştı. Ona dedi ki: “Burası uyuma yeri değildir, ne yapıyorsun burada?” Genç çok yorgun olduğunu, ayaklarının artık bir adım dahi atamayacağını belirtti. Yaşlı adam ise şöyle cevap verdi: “Arap atı hızla iki koşumluk yer gider ama deve yavaş ilerlese bile gece gündüz yol kat eder.”

“Biz menzile varmak arzusundaysan, acele etme. Öğüdümü uygula ve sabrı öğren.”

  • Bir genç, gençliğinin getirdiği cahillik ile annesine bağırdı. Annesinin kalbi kırılmıştı ve bir köşeye oturup ağlamaya başladı. Ağlarken ağzından şu sözler döküldü: “Küçüklüğünü ne çabuk unuttun da, bana terbiyesizce davranıyorsun! Benim kucağımda biçare olduğun küçüklük halini hatırlasaydın senin gücün kuvvetin yerinde olsa bile benim gibi yaşlı bir kadına eziyet etmezdin.”

“Bütün bu zulüm ve huysuzluğa rağmen yükünü çekerim, zira güzelsin”

Terbiyenin Etkisi Hakkında

Terbiyenin tesiri, terbiye edilenin cevherine bağlıdır. “Cevheri kötü bir demiri hiçbir cilâ iyi yapamaz.” 

  • Kendi çocukları son derece tahsilliyken padişahın oğlunu terbiye edemeyen edibin sözü şöyledir: “Terbiye müsavi, fakat istidat muhteliftir.”  

“Altın, gümüş her ne kadar topraktan çıkıyorsa da her taşta altın, gümüş bulunmaz.”

  • Halkın çocuklarına kıyasla Şehzade’ye zalimce davranan bir hoca padişahın hesap sormasına karşılık şöyle cevap verir: “Halkın yaptığından kimsenin haberi olmazken padişahın elinden, dilinden ne sâdır olursa muhakkak herkesin ağzında dolaşır durur.”

“Eğer bir fakirden yüz tane uygunsuz iş sâdır olsa, arkadaşları o yüzden birisini dahi bilmezler. Eğer padişahlardan bir münasebetsiz şey sâdır olsa, halkı onu bir iklimden başka iklime yetiştirir.”

  • Bir adam çocuğuna şöyle diyordu: “Yavrucuğum kıyamet gününde sana ne kazandın diye soracaklar, fakat kime mensupsun, kimin oğlusun, diye sormazlar.” 

“Allah katında önemli olan soyumuz değil ellerimizin yapıp yapmadıklarıdır.”

  • Bir fakirin eşi ilk çocuğuna hamileydi. Doğum öncesi fakir, erkek çocuk olması için Allah’a yalvardı, yakardı ve adak adadı. Erkek çocuğu doğduğunda fakir elinde avucundan neyi varsa diğer fakirlere dağıttı. Seneler sonra ise oğlu şarap içip kavga çıkarıp bir de katil olduktan sonra şehri terk etti. Cezasını çekmek üzere babasını tutukladılar.

“Ey akıllı adam, eğer kadınlar doğururken, yılan doğursalar, akıllılar indinde, uygunsuz çocuk doğurmadan daha iyidir.”

  • Bir sene çöllerde yürüyerek Hacca gidenlerin arasında kavga çıktı. Bunu gören bir adam arkadaşına şöyle dedi: “Ne acayip şey, satranç arasında piyadeler başa varınca ferzin olur. Yani, evvelki halinden daha iyi olur. Halbuki hüccâcın piyadeleri çöl yolunu bitirdiler. Fakat daha kötü oldular.”

“İnsanları ısıran, halkın derisini yüzen hacıya benden söyleyin. Hacı sen değilsin, devedir. Çünkü o bîçâre, hem yük çeker hem de yediği dikendir.”

  • Bir adam göz ağrısına karşı baytara gidip muayene oldu. Gözü kör olduğunda hâkimin karşısına çıktı. Hâkim “Diyet lazım gelmez, çünkü eğer bu herif eşek olmasaydı, baytarın yanına gitmezdi” dedi. 

“Hasır dokuyan da dokuyucudur. Fakat, onu ipek tezgâhına götüremezler.”

 Sohbet/Bir Arada Yaşama Adabı

  • Bir âlime ilimde nasıl yükseldiğini sordular. Âlim cevaben “Bilmediğim bir şeyi sormaktan utanmamak suretiyle.” dedi. Yalnız bir istisna vardır, o da öğreneceğini bildiğin konularda acele edip soru sormamaktır. Bu hikmete ziyandır.

“Nabzını tababetten anlayan bir tabibe göster. O zaman iyi olmayı ümit edebilirsin.”

  • Bir zata amelsiz âlimin neye benzediği sorulur, cevabı ise şöyledir: “Balsız arıya benzer.”

“Ey halkın güzel zannını kazanmak için elbisesini ak, amel defterini kara eden! Elini dünyadan kısaltmak, dünyaya gönül bağlamamak lâzımdır. Cübbenin yenleri uzun olmuş, kısa olmuş ehemmiyeti yoktur.” 

  • Çalışıp yemeyen, ilim öğrenip ilmiyle amel etmeyen aynıdır. İkisi de boşuna zorluk çekmiştir.

“İlmi ne kadar çok okursan oku; amel yoksa cahilsin. İlmiyle amel etmeyen kimse ne muhakkik ne de danişment sayılır. Üzerine birkaç kitap yüklenmiş bir hayvandan başka bir şey değildir. O beyinsizin üzerinde odun mu var, defter mi var haberi yoktur.” 

Bu cümlelerde bizler için bir hazine gizlidir. Bulmak ise kulluğun gereğindendir. Zâhire verilen değer bâtına verilseydi neler olurdu?

KAYNAKÇA

  1. Yazıcı T. Gülistân. TDV İslâm Ansiklopedisi. 1996. URL: https://islamansiklopedisi.org.tr/gulistan. Mart 16, 2021
  2. Sa’di. (2018). Gülistan. Ankara: Akçağ yayınları.